“Bir tümen komutanının, üç ayrı yerde, tek başına giriştiği harekâtlarla bir savaşın, hatta bir ulusun kaderini değiştirecek büyüklükte bir zafer kazandırdığı tarihte pek enderdir.” General Aspinal Oglander
18 Mart deniz zaferinin yıldönümünde bu zaferi anlatmak aslında gereksiz. Dev donanmanın Çanakkale’yi geçemediğini dünyada herkes biliyor artık. Bu müthiş, ateş gücü yüksek donanma ile İngilizler kısa yoldan İstanbul’u ele geçirip Osmanlı’yı kalbinden vurmayı hesap ediyorlardı. Ayrıca da Karadeniz’e çıkıp müttefikleri Çarlık Rusyası ile doğrudan ilişkiye geçilerek Bolşevik devriminin önünü kesmek ve bir an evvel dünya savaşına son vermek istiyorlardı. Amiral De Robeck etkili donanmasıyla saldırdı ama büyük kayıplar vererek geri çekildi. İngiltere’nin başı çektiği müttefikler, artık Çanakkale’yi denizden geçemeyeceklerini anlayınca, Gelibolu Yarımadası’na asker çıkarmaya karar verdiler. Londra’dan gelen kara harekâtına başlanması emri üzerine 24-25 Nisan gecesi çıkartma yapılarak kara savaşları başladı. Akdeniz Seferi Kuvvetler Başkomutanı Ian Hamilton, kendinden o kadar emindi ki, “Türkler geri çekilmek için vakit bulamayacaklardır… Çanakkale geçilmezmiş! Göreceğiz bakalım, göreceğiz!.” diyordu. Sabaha karşı saat 5.15 civarında İngilizler ilk tertipte Gelibolu’ya yaklaşık 30 bin kişilik bir kuvvet çıkardı. “…Çok başarılı bir çıkartma yaptık” diye övünen Hamilton, askerlerinin iyi yetiştirilmiş ve askerlik ruhuna vâkıf olduklarından emindi. Bu yolla Türkleri yola getireceklerini sanıyordu. “Zırhlıları Boğaz’ı geçip Haliç’e ulaşsın” diye dua edip uykuya daldı. Ancak Çanakkale’de uyumayan bir komutan vardı: Mustafa Kemal… Nereden bilebilirdi ki orada bir Mustafa Kemal olacağını… Yarbay Mustafa Kemal’in o esnada orada bulunması, müttefikler için savaşın en acı talihsizliklerinden biri oldu.
Kara savaşlarının muzaffere komutanı Mustafa Kemal, deniz savaşları sırasında da önemli bir görevle oradadır. Kıyıların savunmasından sorumludur. Seddülbahir’e çıkarma yapan İngilizleri denize dökme emrini veren de odur. Deniz savunmasından sorumlu olan komutan Cevat Paşa (Çobanlı) 18 Mart’ı şöyle anlatır:
“Mustafa Kemal’le birlikteydik. O kara yönüne, ben de deniz yönüne bağlıydım. Seddülbahir’e gittik. Oradaki kıtaları teftiş edecektik. Uzakta düşman donanmasının ciddi bir savaş kararıyla ilerlemekte olduğunu görünce geriye dönüp Alçıtepe yolunu tuttuk. O sırada ilk düşman mermisi başımızın üstünden geçerek Alçıtepe’ye düştü.” O dakikalarC bir de Mustafa Kemal’den dinleyelim: “Sahil savunması Cevat Paşa’nın emrinde bulunuyordu. Yalnız 18 Mart gününün sabahı Cevat Paşa Eceabat’ta bulunan karargâhıma gelmişti. Kendisine Seddülbahir bölgesindeki tertibatı göstermek üzere Alçıtepe’ye gittik. Oraya vardığımız zaman düşman donanmasının açtığı ateşin altında kaldık. Söz konusu bölgenin savunmasıyla görevli 26’ncı Alay Komutanı’na gereken emri sözlü olarak verdim. Ve Cevat Paşa ile birlikte Eceabat’a döndük.”
Ölmeyi emretti
Çanakkale kara savaşlarının başladığı 25 Nisan 1915 Pazar sabahı henüz 34 yaşında olan Yarbay Mustafa Kemal’i düşman tanımıyordu. Bu istila harekâtı, o gün orada tarihin akışını değiştiren bir yarbayın, Yarbay Mustafa Kemal’in çelik iradesine çarptı. Yarbay M. Kemal, savaşın en can alıcı anında, o korkunç önsezisi ile tarihe geçen emrini vererek savaşı Türklerin lehine çevirdi. Eşsiz komutan eşsiz bir emirle askerlerine taarruz yerine ölmeyi emrederken istilacıları da çıktıkları sahile mıhladı. İşgal orduları güneş batarken üstlerine bu durumu şöyle rapor ettiler: “Arıburnu’nda Sarışın Bir Türk Subayına Çarptık.”
Çanakkale kara savaşlarının başladığı 25 Nisan 1915 Pazar sabahı henüz 34 yaşında olan Yarbay Mustafa Kemal’i düşman tanımıyordu. Bu istila harekâtı, o gün orada tarihin akışını değiştiren bir yarbayın, Yarbay Mustafa Kemal’in çelik iradesine çarptı. Yarbay M. Kemal, savaşın en can alıcı anında, o korkunç önsezisi ile tarihe geçen emrini vererek savaşı Türklerin lehine çevirdi. Eşsiz komutan eşsiz bir emirle askerlerine taarruz yerine ölmeyi emrederken istilacıları da çıktıkları sahile mıhladı. İşgal orduları güneş batarken üstlerine bu durumu şöyle rapor ettiler: “Arıburnu’nda Sarışın Bir Türk Subayına Çarptık.”
Bütün bunlar ortada iken ve belgelerle Mustafa Kemal’in zaferdeki başarısı tarihin iftihar sayfalarına kazınmış iken, her yıl Çanakkale Savaşları’nın yıldönümü olan mart ve nisan aylarında Mustafa Kemal’in, sanki hiç yaşamamış, hiç orada olmamış gibi küçültülmesi çabalarına tanık oluruz. Değil 18 Mart deniz savaşlarında, 25 Nisan kara savaşlarında bile Yarbay Mustafa Kemal’in tarihsel rolü görmezlikten gelinir, abuk sabuk adamlar öne çıkarılır. Dünyanın gözü önünde, tarihin belgeleri ışığında yaşanmış Çanakkale olayını neden inkâr ediyor, neden yok sayıyor, neden gerçekleri çarpıtmaya çalışıyorlar?
Kader adamı
Çanakkale, Mustafa Kemal’in tarih sahnesine çıktığı ve Türk ulusuna malolduğu yerdir. O, sadece Çanakkale kahramanı değildir. Kurtuluş Savaşı’nın eşsiz lideri ve de Cumhuriyetin kurucusu ve Anadolu’da Türk Aydınlanmasının da önderidir. Bu yüzden Mustafa Kemal’i tarihin derinliklerinde boğmak isteyenler, işe Çanakkale’den başlarlar. Yazdıkları yazılar, yaptıkları belgeseller, Gelibolu Yarımadası’na düzenledikleri kimi turlarda anlattıkları hurafelerle, Mustafa Kemal’in Çanakkale Savaşları’nda önemli bir katkısı olmadığı görüşünü yerleştirmeye çalışırlar. Savaşın mağlubu Churchill bile Mustafa Kemal’i “Savaşın yönünü değiştiren bir kader adamı” diye takdir edip yüceltirken, hakkını teslim ederken, onlar “Çanakkale zaferinde Mustafa Kemal’in fazla bir rolü yoktu, o sadece bir yarbaydı” basitliğine ve yalanına sarılırlar.
Çanakkale, Mustafa Kemal’in tarih sahnesine çıktığı ve Türk ulusuna malolduğu yerdir. O, sadece Çanakkale kahramanı değildir. Kurtuluş Savaşı’nın eşsiz lideri ve de Cumhuriyetin kurucusu ve Anadolu’da Türk Aydınlanmasının da önderidir. Bu yüzden Mustafa Kemal’i tarihin derinliklerinde boğmak isteyenler, işe Çanakkale’den başlarlar. Yazdıkları yazılar, yaptıkları belgeseller, Gelibolu Yarımadası’na düzenledikleri kimi turlarda anlattıkları hurafelerle, Mustafa Kemal’in Çanakkale Savaşları’nda önemli bir katkısı olmadığı görüşünü yerleştirmeye çalışırlar. Savaşın mağlubu Churchill bile Mustafa Kemal’i “Savaşın yönünü değiştiren bir kader adamı” diye takdir edip yüceltirken, hakkını teslim ederken, onlar “Çanakkale zaferinde Mustafa Kemal’in fazla bir rolü yoktu, o sadece bir yarbaydı” basitliğine ve yalanına sarılırlar.
Çanakkale’de kazanılan Türk zaferi o kadar etkili olmuştur ki, dünyada çeşitli siyasal yankılar yaratmıştır. Türkleri küçümseyen ve “Kolayca yenilip yutulur” diyen İngiliz Donanma Bakanı Churchill görevini bırakmak zorunda kaldı. İngiltere, savaş sonunda dünyanın stratejik ağırlık merkezi olan Ortadoğu ve Doğu Akdeniz’deki üstünlüğünü kaybetti. Fakat asıl etkisi Rusya’da olmuş ve Çarlığın yıkılmasının önü açılmıştır. İngiltere ve Fransa müttefikleri Rusya’ya silah ve gıda maddesi yollayamayınca orada ihtilal çıkmış ve çarlık yıkılmıştır.
Çanakkale’ye nereden bakılırsa bakılsın, ister Eceabat’tan, Anzak Koyu’ndan, Anafartalar’dan, Conkbayırı’ndan, ister Londra’dan, Paris’ten…Karşınıza hep bir isim çıkar: Mustafa Kemal… Çanakkale zaferini kazandıran gücü anlayabilmek ve kavrayabilmek için Kocaçimen’i, Conkbayırı’nı, Kanlısırt’ı, Seddülbahir’i, Anafartalar’ı ziyaret etmek, “Size ben taarruz emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum! Biz ölünceye kadar geçecek zaman içinde, yerlerimize başka kuvvetler ve kumandanlar kaim olabilir” ve “Uhdemize tevdi edilmiş namus vazifesini tamamen ifa etmek için bir adım geri gitmek yoktur!” emrini veren ve o sırada genç bir komutan olan Yarbay Mustafa Kemal’in yüce ruhunun da adeta oralarda hâlâ gezindiğini hissetmek gerekir. Çanakkale’de Türk ulusuna bir güneş gibi doğan Mustafa Kemal artık hiç sönmeyecek olan ışığıyla karartılmaya çalışılan yurdumuzun ufkunu aydınlatmaya devam edecektir.
Prof. Dr. METİN KALE
Osmangazi Üniv. Tıp Fakültesi
Üroloji Kliniği Başkanı/ Eskişehir
Osmangazi Üniv. Tıp Fakültesi
Üroloji Kliniği Başkanı/ Eskişehir
Hiç yorum yok...