Çanakkale Şehitlerine
Eski Dünya, yeni Dünya, bütün akvam beşer,
Kaynıyor kum gibi, tufan gibi, mahşer mahşer mahşer!
Yedi iklimi cihanın duruyor karşında;
Osturalyayla beraber bakıyorum; Kanada!
Çehreler başka, lisanlar, deriler rengarenk;
Sade bir hadise var ortada; vahşetler denk!
Kimi Hindu, kimi Yamyam, kimi bilmem ne belâ…
Hani tauna da züldür bu rezil istilâ!
Öteden saikalar parçalıyor afakı;
Beriden zelzeleler, kaldırıyor amakı.
Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin,
Sönüyor göğsünün üstünde o aslan neferin.
Yerin altında, Cehennem gibi binlerce lâğım;
Atılan bir lâğımın yaktığı; yüzlerce adam!
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürtmede yer!
O ne müthiş tipidir, savrulur enkazı beşer!
Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el ayak
Boşanır sırtlara, vadilere sağnak sağnak!..
Saçıyor zırha bürünmüş te o namert eller,
Yıldırım yaylımı tufanlar, alevden seller,
Veriyor yangını durmuş ta açık sinelere,
Sürü halinde gezerken sayısız tayyare!
Top, tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler..
Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler!
Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
Alınır kal’a mı göğsündeki kat kat iman?
Hangi kuvvet onu, haşa, edecek kahrına ram?
Çünkü tesisi ilâhi o metin istihkâm.
Sarılır, indirilir mevkii müstahkemler;
Beşerin azmini tevkif edemez sun’u beşer;
Bu göğüslerse Hüda’nın ebedi seahaddi,
“O benim sun’u bediim, onu çiğnetme” dedi.
Şüheda gövdesi, bir baksana, dağlar taşlar!
O rükû olmasa Dünya’da eğilmez başlar !
Yaralanmış temiz alnından, uzanmış yatıyor..
Bir hilâl uğruna yarap, ne güneşler batıyor!
Ey bu topraklar için toprağa düşmüş asker,
Gökten ecdad inerek öpse o pak alnı değer.
Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
“Gömelim gel seni tarihe” desem sığmazsın.
Hercü merç ettiğin edvara da yetmez o kitap..
Seni ancak ebediyetler eder istiap,
“Bu taşındır diyerek Kâbe’yi diksem başına,”
Ruhunun vahyini duysam da geçirsem taşına,
Sonra gök kubbeyi alsam da, rida namile,
Kanayan lahdine çeksem bütün ecramile,
Mor bulutlarda açık türbene çatsam da tavan,
Yedi kandilli süreyyayı uzatsam oradan;
Sen, bu avizenin altında, bürünmüş kanına,
Uzanırken gece, mahtabı getirsem yanına;
Türbedarın gibi ta haşre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile avizeni lebriz etsem;
Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana,
Gene bir şey yapabildim diyemem hatırana.
Mehmet Akif.
Hiç yorum yok...