İsim İsim... Olay Olay...
Soner Yalçın
Tehlike, tehlikeyi göze almadan yok edilemez…
- Yeşil Gladio’nun dinci tetikçileri…
- FBI’ın yetiştirdiği dinci istihbaratçılar…
- CIA’in kefil olduğu dinci cemaat liderleri…
- ABD’den maaş alan dinci köşe yazarları…
- Utah’ta TSK aleyhine yayın yapan dinci yalan makineleri…
- Kendini peygamber sanan Amerikalı şeyhe bağlı dinci milletvekili…
- “Yahudi malları almayın” deyip Yahudilerle ticaret yapan dinci gazete…
- İsim isim… Olay olay…
- Ergenekonvari komplolar hangi ülkelerde nasıl sahneye kondu?
- George Soros’un vakıfları, gazeteleri ve politikacıları bu oyunun neresinde?
- Türkiye’de hangi gazetelere, hangi kanaldan para akıtılıyor?
- TSK neden hedefte?
- Solcu liberallerin New York’taki akıl hocaları kimler?
- Uluslararası Yazarlık Programı (IWP) Türkiye’den nasıl yazar devşiriyor?
- Kim bu ödüllü edebiyatçılar?
- İsim isim… Olay olay…
Soner Yalçın
1966 yılında doğdu. 1987'de "2000'e Doğru" dergisinde gazeteciliğe başladı. Ardından, 1995 yılına kadar "Aydınlık" gazetesinde çalıştı. Daha sonra "Siyah Beyaz" gazetesi, Show TV, Star TV gibi kuruluşlarda görev aldı. Bir süre "Sabah" gazetesinin yazı işleri müdürlüğünü yaptı. CNN Türk'te 5N1K programının hazırlanmasında görev aldı. Yalçın'ın yabancı gazetelerde makaleleri yayımlanmaktadır. Ayrıca çeşitli yerli ve yabancı belgesellerin hazırlanmasına katkıda bulunmaktadır.
CIA Kontrolündeki Cemaat
“Beş kıtada 475 üniversite ve yüksekokulu, 200 koleji vardı… 604 gazete ve dergiye sahipti… 52 radyo ve televizyon kanalı aralıksız yayındaydı…”
Dünyayı böylesine ahtapot gibi saran bu cemaatin adı Opus Dei (Tanrı’nın Eseri) idi ve Madrid’de sıradan bir Katolik papazı olan Josemaria Escriva de Balaguer tarafından 2 Ekim 1928’de kuruldu.
Papaz Balaguer “müritlerini” genelde Katolikliğe sıkı sıkıya bağlı, varlıklı, iyi eğitim görmüş zenginlerden oluşturmaya gayret etti. Cemaat eğitim yoluyla seçkin önder elemanlar yetiştirmeyi hedefledi. Okullar açtı ardı ardına. Yetmedi, taşradaki başarılı çocuklar için yurtlar hizmete sokuldu.. Yetişen müritler devletin kilit yerlerine yerleştirildi.. Ve hep devlet desteği gördüler.. Cemaat için komünistlerle mücadele esastı. Bu nedenle İspanya iç savaşında Cumhuriyetçilere karşı faşist Franco’yu destekledi. Zamanla ülke dışında da “hizmete” başladı. Çünkü soğuk savaş dönemi başlamıştı. 1947’de Balanguer Vatikan’a çağrıldı ve “Papa Hazretleri’nin Yüksek Papazı” unvanı verildi. Opus Dei’nin iki anahtar sözcüğü vardı: “Hoşgörü” ve “Diyalog”!.. Bu iki kavramı kullanarak dünyanın çeşitli ülkelerindeki insanlara yakınlaştılar, konferanslar düzenlediler, okullar açtılar, TV-gazete satın aldılar. Adları duyulmamış aydınları ünlü yaptılar. Opus Dei özellikle İspanyolca konuşulan Latin Amerika ülkelerinde solu ezmek için aktif olarak kullanıldı. Şili, Arjantin, Paraguay, Uruguay ve Peru’da Opus Dei CIA ile hep başrolü paylaştı. Balanguer öldükten sonra azizlik mertebesine layık görüldü! Ancak Opus Dei kamuoyunda hep “Kutsal Mafya” olarak bilindi!..
Yukarıdaki bilgileri, gazeteci Soner Yalçın’ın “Bu Dinciler O Müslümanlara Benzemiyor” isimli kitabından aldım. Okurken defalarca, “Yok artık, bu kadar da benzerlik olmaz” dediğimi belirtmeliyim!.. Soner, Opus Dei’nin ibretlik öyküsünün altına, Fethullah Gülen’in ABD’de nasıl “Green Card” yani oturma izni aldığının ilginç hikâyesini de eklemiş.. Buraya tümünü almam olanaksız, ancak Amerikan mahkemesinde kimler Gülen’in oturma izni alması için destek olmuş bakalım: CIA ajanı Graham Fuller, mesleğe CIA’da başlayıp sonra diplomat olan eski ABD Ankara Büyükelçisi Morton Abramowitz ve CIA Balkanlar uzmanı, Yunan asıllı George Fidas!.. Şu ilişkiler zincirine bakın, olağanüstü değil mi?!..
Günlerdir elimde kalem, satır satır altını çizerek okuduğum kitapta Soner daha neler anlatıyor neler… Yeni Şafak gazetesinin yazarı Fehmi Koru’nun Beykoz’da, Boğaz’ın en müstesna ancak çivi bile çakılması yasak olan yerine nasıl villa kondurduğu, Zahid Akman, Zekeriya Karaman, Hasan Hüseyin Ceylan gibi isimlerin hangi ilişkilerin sonucu Ankara’da 350 milyon dolarlık Armada İş Merkezi’ne ortak oldukları, Deniz Feneri yolsuzluğundaki rolleri, “bir lokma bir hırka” günlerinden milyarlarca dolarlık servetlere ulaşan “Müslüman kılıklı” dincilerin akıllara seza öyküleri ve daha neler… Ve Tabii Ergenekon’un insanı dehşete düşüren öyküsü!.. Siz yalnızca Türkiye’nin “Ergenekon”u mu var zannediyordunuz?.. Hayır, Gürcistan’ın, Ukrayna’nın, Sırbistan’ın, Slovenya’nın da “Ergenekon”u var, hem de tıpkısının aynısı!. Taraf’ıyla, Genç Siviller’iyle, iktidarıyla, yargısıyla, emniyetiyle, açık toplum enstitüsüyle, üniversiteleriyle… Okuyun, göreceksiniz…
Kalemine sağlık Soner Yalçın…
Ümit Zileli
3 Aralık 2009
Hiç yorum yok...