Gelir dağılımın son derece adaletsiz olduğu ülkemizde, eğitim ve sağlık gibi temel hizmetlerin özel sektör eliyle yapılmasına olanak sağlanmasının ve bu yetmezmiş gibi ağırlığın özel sektöre kaydırılmaya çalışılmasının sonuçta, milli gelirden çok düşük pay almakta olan büyük çoğunluk için eğitimde “fırsat eşitsizliğine” ve sağlıkta da “kalitesizliğe” mahkum olmak anlamına geldiği çok açıktır.
Parası olan, eğitimde de sağlıkta da en kaliteli hizmete rahatlıkla erişebilirken, parası olmayan, kalitenin her geçen gün daha da düştüğü devlet okulları ve hastanelerinde kaderine razı olmaktadır.
İşin garip tarafıysa, bu büyük çarpıklığın, AKP tarafından eğitimde ve sağlıkta vatandaşın lehine önemli adımlar atılıyormuş gibi sunulmasıdır.
AKP, iktidara gelirken, yıllardır ezilenlerin, horlananların, alta kalanların, yoksulların sesi olduğunu iddia edip, sosyal içerikli projeleri hayata geçirerek, bu kesimleri refaha ulaştıracağını vaat ettiyse de geçen on yıl içinde bu iki sektörde de “göz boyamanın” ötesinde ciddi hiçbir adım atmamıştır.
Eğitimde gelinen nokta herkesin malumudur!
Özel okul sayısı her yıl hızla artarken, devlet okullarının kalitesi düşmekte, bir bölümü imam hatip’e çevrilmekte, veliler ve öğrencilerse ne yapacaklarını şaşırmaktadır.
Hemen her yıl yeni bir sistem uygulamaya koyulmakta, sınav uygulamaları iki de bir değiştirilmekte, deneme yanılma yöntemiyle yol alınmaya çalışılmaktadır.
Bakanlar değiştikçe, “sistemler” ve uygulamalar da değişmektedir.
4+4+4 uygulaması bu kargaşanın en somut ve en son örneklerinden sadece biridir.
Önceki yıl, uzmanlara kulak vererek çocuklarını ilkokula başlatmayan velilere denilmedik laf kalmamış, bu yıl, o velilerin haklı olduğu ortaya çıkınca geri adım atılmış, ama o velilerden küçük özür bile dilenmemiştir.
Kısacası, daha önce ifade ettiğimiz gibi eğitimde durum içler acısıdır!
Sağlıkta yaşananlarsa, eğitimden de berbattır.
Ancak ne büyük çelişkidir ki, AKP buna rağmen, kendisini sağlıkta büyük devrime imza atmış gibi gösterebilmiştir.
Sosyal sigortalar kurumu hastanelerinden başka hastanelere gidemeyen sigortalılara devlet ve üniversite hastanelerinin yolunu açmış ve bunun ardından, az bir katılım payı ödemek suretiyle özel hastanelerde muayene ve tedavi olmalarına imkan sağlamış ve bunlarla övünmüşse de, kısa süre içinde bütün bunların, içi boş göstermelik “popülist” politikalar olduğu görülmüştür.
Önceleri ücretsiz yapılan muayeneler için devlet hastanelerinde 5+3 TL, üniversite ve özel hastanelerde 12+3 TL ve ücretsiz olacağı söylenen aile hekimliklerinde 3+3 TL fark ücreti alınmaya başlanması, AKP’nin devrim diye sunduğu sağlık politikasının, aslında vatandaşın sırtına binmek olduğunu açıkça ortaya koymuştur.
Sağlık hizmetini vatandaşa finanse ettirmeye çalışmasının bir başka ve çarpıcı örneği de, özel hastanelerde alınan katkı paylarına ilişkin uygulamadır.
AKP, vatandaşa özel hastanelerin kapılarını açıyormuş gibi yaptıktan sonra işin içinden çıkamamış ve 2008 yılında, Bakanlar Kurulu Kararıyla, özel ve vakıf hastanelerinde, “Sağlık Hizmetleri Fiyatlandırma Komisyonunca” belirlenen sağlık hizmetleri bedelinin %30’una kadar fark ücreti alınabilmesine imkan vermiştir.
Bununla kalmamış, bu %30 oranı hemen ertesi yıl %70’e, 2012 yılında da %90’a çıkartmış, bu yıl, iki gün önce aldığı Bakanlar Kurulu kararıyla da, fiyatlandırma komisyonca belirlenen bedelin “iki katına kadar” fark ücreti alınmasına karar vermiştir.
Buna göre, örneğin Sağlık Uygulama Tebliği’nde işlem tutarı 3000 lira olan bir ameliyat için vatandaşlar hastaneye en az 6000 lira ödeyecektir.
Buna ilaveten muayene, tahlil ve tetkik ücretlerinin de iki katını ödeyecek olması da işin cabasıdır!
Açıkça görülmektedir ki, AKP, sağlık hizmetinde halkın yanındaymış gibi gösterip, özel sektörün arkasında durmaktadır.
Bunun adı takiye değilse nedir?
Lakin bu olup bitene şaşırmamak gerekir!
Çünkü takiye yapmak, AKP’nin en bilinen hüneridir!
“Şöhretin yolunun yönetmenin yatağından geçmesi” misali, yıllardır kanayan yara olan, hastane yatağına ulaşmanın yolunun birilerinin muayenehanesinden geçmesi tezgahını kırmak adına, üniversite hastanelerinde “tam gün çalışma” uygulaması yapmak için yola çıkıp, deyim yerindeyse işi eline yüzüne bulaştırdıktan sonra bir dizi hukuksuzluğa imza atarak, buraların verimsiz hale gelmesine ve üniversite öğretim üyelerin önemli bir bölümünün ayrılıp özel hastanelere geçmesine neden olması da AKP’nin başarılı (!) sağlık politikasının bir başka boyutu olsa gerektir.
Aynı AKP, şimdilerde “tam gün yasası” diye bilinen bu uygulamadan geriye dönüş için çalışmaktadır.
Bu tablo karşısında, özel kuruluşların arkasında durup, eğitim ve sağlık hizmetlerini giderek daha da pahalandıran AKP’nin bu iki alandaki politikasını, daha doğrusu politikasızlığını “bir adım ileri iki adım geri” olarak tanımlamak hiç de yanlış olmayacaktır.
Bu da, önümüzdeki günlerde daha çok fırsat eşitsizliği ve daha fazla sağlık harcaması ile karşı karşıya kalınacağından başka bir anlam ifade etmemektedir.
Hiç yorum yok...