Haberler


Benim sahneye koyduğum gerçek Fosforlu Cevriye
  • Yorumlar: 0
  • 29 Eylül 2010 00:00
  • Haber kategori: Çayyolu
  • Ekleyen:
  • Ziyaretler: 2565
  • Son Güncelleme: -/-
  • (Güncel Beğeni 0.0/5 Yıldızlar) Toplam Oylar: 0

Benim sahneye koyduğum gerçek Fosforlu Cevriye

0 0

Suat Derviş’in 1940’larda yazdığı ünlü romanı Fosforlu Cevriye, Gülriz Sururi’nin oyunlaştırması ve yönetimiyle tiyatro sahnesine taşındı. Geçmişte yapılan sinema uyarlamaları ve "Karakolda Ayna Var" şarkısıyla bilinen Fosforlu Cevriye’ye, şimdi Devlet Tiyatrosu sanatçıları hayat veriyor. Provalar esnasında söyleştiğimiz Sururi, ünlü yazarın oyunu 40 yıl önce kendisine ithaf ettiğini, yazara karşı borcunu ödediğini anlatıyor ve ilk defa gerçek Cevriye’nin bu oyunla ortaya çıktığını söylüyor. Devlet Tiyatroları Çayyolu Sahnesi’nde bu hafta tekrar sahnelenmeye başlayan müzikali hafta sonu 1 Ekim Cuma gününden itibaren, 10 Ekim'e kadar seyredebilirsiniz.

Fosforlu Cevriye ile yolunuz nasıl birleşti?
-Fosforlu Cevriye, Suat Derviş’in bana bir mirası. Bana ithaf etti. 40 yıl önce benim oynamam için çok uğraştı ama fırsat olmadı. Anlaşmamızı da yaptık Suat Hanım’la. Çok önemli tiyatro yazarlarımıza romanı verdik oyunlaştırmaları için; ama benim içime sinmedi ve oynamak istemedim. Yıllar geçti ve Fosforlu Cevriye’yi oynayacak yaşım geride kaldı. Suat Derviş hayata gözlerini yumdu ve ben de zaman içinde Fosforlu Cevriye’yi unuttum. Yıllar sonra Liz Behmoaras’ın Suat Derviş biyografisini okurken, ona karşı kendimi borçlu hissettim. Ertesi gece hemen oyunu yazmaya başlamıştım.

Yazarın biyografisi, oyunu sahnelemeniz için itici güç oldu diyebiliriz... 
- Öyle oldu. Kitabı bitirdiğimde çok ağladım. Bu müthiş kişiliğin hayat hikayesini okuyunca, kırk yıl önce ciddiye almadığım "Gülrizciğim, aslında Fosforlu Cevriye benim" sözleri de şamar gibi indi yüzüme. Ben çok gençtim, o 60’larında fálandı. İçimden acaba ne demek istiyor, garip bir laf, diye düşündüm. Ama hayatını okuduğum zaman, bu sözünü ne kadar aptalca ve düz bir mantıkla algıladığımı gördüm. Tabii ki yangın yeri orospusu Cevriye, o değil. Ama Cevriye, karakter olarak o.

"Fosforlu Cevriye" pek çok kişinin hafızasında dizi ve sinema filmleriyle yer etti. Tiyatroya uyarladığınız Cevriye o filmlere benziyor mu? 
-Çekilen hiçbir filmin Fosforlu Cevriye ile ilgisi yok. Sadece o ismi kullanmışlar. Oyun için "Gerçek Fosforlu Cevriye" diyebiliriz. Bu Suat Derviş Hanım’ın yazmış olduğu Fosforlu Cevriye romanından, Gülriz Sururi’nin oyunlaştırdığı gerçek Fosforlu Cevriye.

Devlet Tiyatrolarıyla anlaşmanız nasıl oldu?
- İstanbul’da özel bir tiyatronun böyle bir prodüksiyonun altından kalkması mümkün değil. Canlı bir orkestra istiyorum. Devlet Tiyatroları Genel Müdürü Lemi Bilgin’e bir mektup yazdım. Mektupta "Edebi kurulunuza bir oyun göndermek istiyorum ve eğer kuruldan geçerse de ben yönetmek istiyorum" dedim. Hemen girmiş kurula ve oybirliği ile de kabul edildi.

Neden müzikal?
-Müzikal ruhumda, ailemde, genlerimde var. Müziği dinlerken iki insan daha kolay kaynaşır. Müzikal, seyirciyi coşturduğu gibi prova döneminde de iyi bir kaynaşma sağlıyor.

Canlı bir orkestrayla sahnelenen oyunun müzikleri Atilla Özdemiroğlu’ndan. 
-Eserin besteleri için ilk aklıma gelen isim Özdemiroğlu oldu. Telefonu açıp teklifimi yapınca "Tabii, hemen yolla. Şurda kaç kişi kaldık Gülriz?" dedi. Okur okumaz da kabul etti ve Fosforlu, Attila’nın müziğiyle evlendi. Bana kalırsa bu bir aşk evliliği.

"Fosforlu Cevriye" denildiğinde bir çok insanın aklına "Karakolda Ayna Var" şarkısı gelir. Seyirciler bu şarkıyı da dinleme fırsatı bulabilecekler mi?
-Onu ayrı bir kenara koydum. Sadece küçük bir yerinde kullanıyorum. Ben müzikal yazıyorum, Atila Özdemiroğlu’na ait 14 şarkı var. Bir şarkının üstüne oyun kurulamaz ki!

Cevriye’nin sizi en çok etkileyen özelliği nedir?
- Eskiden sağcı-solcu, şimdi de cumhuriyetçi-dinci gibilerinden ayrımcılık yapılıyor; ama ben artık bunların hiçbirine papuç bırakmıyorum. Ben artık ’namuslu’ ve ’namussuz’ diyorum. Yıllar önce Suat Derviş Hanım da öyle demiş. Ben de oyunda bunu vurgulamak istedim. İnsanları ikiye ayırmak gerekiyorsa ben böyle ayırmak istiyorum.

Gökteki yıldızlardan düşmüş kadın
Fosforlu Cevriye sokak kızı. Hem de çekirdekten. Çünkü anne yok, baba yok. Galata Köprüsü’nde doğmuş. Çok da zeki bir kız, espriyle karışık "Ben herhalde gökten yıldızlardan düştüm" diyor ve buna inanmak istiyor. Bir tane de yıldız seçmiş kendine. Olay 40’ların başında geçtiği için fosfor modası yaşanıyor ve Cevriye’de bir fosfor ışıltısı olduğu varsayılarak fosforlu denmiş. Bir yangın yeri orospusu. Kareasları dediğim dört arkadaşı var; Top Melahat, Güllü, Fıstık Cemile ve Çatlak Marika. Karnını doyurmak için erkeklerle yatması gerektiğini öğrenmiş. Çünkü başka bir şey bilmiyor, öğrenmemiş. Böyle bir hayatın içinde gayet mesut bir kız. Sonra bir gün bir adamla karşılaşıyor. O mahallenin kenarından geçmeyecek, çok entelektüel bir adam ve kaçak. Onunla yatmak istemeyen ilk adam. Kendisine ilk defa "siz" diyen bir adam. Bütün dünyası değişiyor. Başka bir dünya olduğunu görüyor ve o, Cevriye’nin kırılma noktası oluyor.

Gönderen: Umut ERDEM

Paylaş
  • Twitter
  • del.icio.us
  • Digg
  • Facebook
  • Technorati
  • Reddit
  • Yahoo Buzz
  • StumbleUpon

Hiç yorum yok...

Bilgi! Maalesef sadece kayıtlı ve giriş yapmış kullanıcılar yorum gönderebilir. Giriş yapın veya Kayıt olun.