Çünkü akıllı biri olsam: AKP’ nin yanında olduğumu, Recep Tayyip Erdoğan’dan başka büyük olmadığını ülkemde on iki milyondan fazla açlık sınırında insan bulunmadığını, üç milyon işsiz olmadığını, emekli ve işçilerin refah içinde olduğunu, yakında Avrupa Birliği’ne gireceğimizi, AKP hükümetinin muhteşem bir hükümet olduğunu söyleyip, istediğim kanalda en iyi parayla istediğim işi bulup, reklam filmlerinde boy göstererek, acayip para kazanır gül gibi geçinirdim. Oysa ben bankadan kredi alabilmek için oturduğum evi ipotek ettirip, bu parayla okul yaptırıyorum ve AKP karşıtı olduğum için de tehditler alıyorum…
Bana bakın satılmışlar… Bana bakın AKP uşakları ve popo yalayıcıları… Benim korumalarım yok, zırhlı arabalarım yok, silahım yok… Daha doğrusu ben böyle zannediyordum… Ama varmış. Bu ülkede gerçek Atatürkçü gençler varmış. Gerçek onurlu insanlar varmış. Öğrencilerim dışında yürekli pek çok öğrenci varmış… Elli yıldır kimseyi kandırmadığımı, düşüncelerim uğruna hapis yattığımı ve tek çıkarımın onların çıkarı olduğunu bilen kitleler varmış. “Mış” demem haksızlık olur. Biliyordum. Ama bu denli atik davranacaklarını bilmiyordum… Aldığım riyasız telefonlar, fakslar, mailler satılmışları çok azınlıkta bıraktı…
Size başbakan sofrasında yemek yiyip “haklısınız efendim” diyen sanatçılar mı lazım?... Ben onlardan değilim.
Size popo yalayıcı, suya sabuna dokunmayan “siz bilirsiniz efendim” diyen sanatçılar mı lazım? Ben onlardan değilim.
Size korkak ürkek “aman parama dokunmayın” diyen sanatçılar mı lazım? Ben o değilim.
Size muhalefet etmeyen, el etek öpen, “padişahım çok yaşa” diyen sanatçılar mı lazım? O ben değilim.
Ben, kendini bildi bileli fikirlerini açıkça söylemekten korkmayan, dümdüz biriyim. Yaptıklarımı, söylediklerimi herkesin beğenmesini istemem. Neden bir hırsız, bir üçkağıtçı, bir yağcı, bir sahtekar benim yaptıklarımı beğenecekmiş?... Herkesi mutlu etmek gibi bir niyetim hiç olmadı. Söylediklerimden mutlu olmayanlar dönüp kendilerine bakacaklar. “Bu adam ne dedi de biz kızdık?” diyecekler… Ben yetmiş yıla yaklaşan ömrümü toplumuma verdim. Bundan mutlu olmayanlar kendilerine dönüp bakacaklar. “Bu adam neler yapmış, ben ne yapmışım?” diye kendilerini bir gözden geçirecekler. Her türlü eleştiriye açık bir meslek yapıyorum. Beğenen de olacak beğenmeyen de. Ama tehdit, küfür, hakaret oldu muydu, orada aynen sizin anladığınız dilden giderim.
Birlik Vakfı'nın anayasa teklifinde başkente ve bayrağa değinilmiyor.
Kurucuları arasında TBMM Başkanı Cemil Çiçek ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın da bulunduğu Birlik Vakfı TBMM Uzlaşma Komisyonu bünyesinde oluşturulan Sivil Toplum Kuruluşları, Azınlık Cemaatleri ve Vakıflar Alt Komisyonu'na yeni anayasa kitapçığı sundu ve bütün vatandaşların alkole karşı korunmasını önerdi.:) Kitapçıkta, 85 maddelik anayasa önerilerinden bazıları şöyle:
Yaradan devleti korusun
Üç satırlık giriş bölümünde sadece, “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları olarak yüce yaradanın devletimizi sonsuza kadar koruması dileğiyle bu anayasayı kabul ediyoruz” ifadesine yer verildi.
Anayasanın değiştirilemez maddelerinde devletin “laiklik” niteliğine yer verilmezken, “Türkiye devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür” ifadesi de kaldırıldı. Devletin başkentinin Ankara olduğu hükmüne de değinilmezken, “Bayrağı, şekli kanununda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al bayraktır” öneriler arasına konulmadı.
Yine çıktı kürsüye, önüne gelene veryansın etti. Salona doldurulan ve çoğu öğrenci olan çocuklara, üzerinde dindar gençlik yazan atlet fanilalar giydirilmişti. Sıra kürsüden Kur’an şov yapmaya geldi. Birisi kürsüye çağrıldı ve mizansen gereği Tayyip’e elindeki Kur’an’ı verdi. Gösteri başlamıştı! Tayyip Kur’an’ı aldı, üç kez öptü ve alnına götürdü. Partili-dindar gençlik ayakta alkışlıyor, büyük tezahürat yapıyordu. Partisiz-dinsiz (!) gençlik o sırada salonda yoktu… Çünkü dinimiz, Müslümanlık, onların tekeline verilmişti! Müslüman olan onlardı! Bizler, bizler gibi inançlı, yüreğinde Allah sevgisi ve Allah korkusu olan milyonlarca insanımız Müslüman değildik!
Dedi ki “Bu ülkede selamünaleyküm, elhamdülillah, inşallah diyenler hor görüldü. Namaz kılanlar mürteci diye yaftalandı. Müslümanlar ve inançlılar kaba saba yobazlar olarak karikatürize edildi. Muhafazakarlık, dindarlık, köylülük olarak görüldü ve ülke yönetiminde söz sahibi olmasına izin verilmedi. Öz yurdumuzda parya (köle) muamelesi gördük.”
İnsan bunları söylerken Allah’tan korkar, kuldan utanır. Öyle bir kandırmaca yapmaya yelteniyor ki, sanki bu dönemden önce namaz kılmak yasaktı, özgürlüğü kendisi getirdi!
Diyanet İşleri Başkanlığı Atatürk tarafından kuruldu. İmam Hatip okulları CHP döneminde açıldı.
Dedik ya: İnsan bunları söylerken Allah’tan korkar, kuldan utanır. Varsa!
Şöyle diyor Atatürk 1932 yılında:
“Tiyatro yalnız hoş bir vakit geçirme, bir eğlence aracı değildir. Bir ulusun fikri seviyesini yaşayışını ve zevkini de yansıtan büyük bir sanat dalıdır.”
Ünlü sanatçı Vasfı Rıza Zobu anlatır...
Atatürk turnedeki İstanbul Şehir Tiyatrosu sanatçılarına Ankara’da bir davet verir. Sanatçılar ayrılırken Reşit Galip, Atatürk’e:
- Paşam müsaade ederseniz ayrılırken elinizi öpmek istiyorlar, diyor.
Atatürk, ”Hayır” diyor, şaşıran sanatçılara hitaben o ünlü sözleri söylüyor:
“Hayır olmaz. Sanatkâr el öpmez, biz hepimiz mebus oluruz, vekil oluruz, hatta reisicumhur oluruz ama hiçbirimiz sanatkâr olamayız...” Ve sözü noktalıyor:
“Sanatkar el öpmez sanatkarların eli öpülür.”
Aile Bakanlığı’nın yaptırdığı son araştırmaya göre tiyatroya hiç gitmeyenlerin oranı yüzde 74 imiş. Ferhan Şensoy; 1980’lerde Küçük Sahne’de “Şahları da Vururlar”ı oynadığımızda bilet kuyruğu caddeye taşar, biletler karaborsaya düşerdi, diyor...:(
Dolmabahçe Dosyası
Pearson hazırlattı, Tayyip Erdoğan Büyükanıt'ın önüne koydu. ABD Büyükelçisi Robert Pearson, Amerika'ya gönderdiği 22 Mart 2003 tarihli telgrafı yolluyor:
Telgraf metni:
(Türk generaller) Tayyip Erdoğan’ın davranışlarından büyük rahatsızlık duymaktadır. R. Tayyip Erdoğan güçlü bir müttefikimizdir.
Orgenerallerin tutum ve duruşu, Amerikan menfaatlerinin korunması ve devamı açısından engelleyici olmaktadır..
Orgeneral Hilmi Özkök’ün sadakatli duruşu mutlaka sahiplenilmelidir. Muhalif orgeneraller, Orgeneral Hilmi Özkök’ün çizgisine itiraz etmektedirler...
Tayyip Erdoğan'ın siyasi kavrayışı ve bölge ülkeleri ile Türkiye içindeki yüksek orandaki halk desteğinin kalıcı desteğe dönüşmesi mutlak destek olarak değerlendirilmelidir.
Erdoğan, kendisine desteğin devamı halinde, ABD’nin bir müttefiki olarak, Ortadoğu ve Irak dahil olmak üzere Türk hava sahasını, kara ve demir yolları ile Mersin ve İskenderun limanlarını kullanımımıza açacağını taahhüt etmektedir.
Zaten zaman içerisinde bu imkanların büyük bölümü gerçekleşti, bölgedeki hava hareketimize yeterince katkı sağlandı.
Ancak Türk ordusundaki üst rütbeli subaylar tarafından sürekli engellenmek istenmekteyiz.
Bu subaylarla ilgili özel kaynak verilerimiz CRT (kripto) olarak gönderilmiştir. Bu dosya ile ilgili veri toplamalarımız devam etmektedir. Amerikan menfaatlerine karşı çıkan Org. Aytaç Yalman, Org. Şener Eruygur, Org. Çetin Doğan, Org. Hurşit Tolon, Org. Fevzi Türkeri, Org. Tuncer Kılıç, Org. Yaşar Büyükanıt, Genelkurmay Başkanı Org. Hilmi Özkök’ün emir ve talimatlarına uymadıkları gibi, Org. Hilmi Özkök'e her an muhtıra verebilirler.
Bu bakımdan değerlendirildiğinde güçlü bir medya grubunun oluşturulmasına acilen ihtiyaç duyulmaktadır. Bu ihtiyaç acilen giderilmelidir. Bu konu Recep Tayyip Erdoğan ile paylaşılmış olup "gereğinin değerlendirileceği hakkında olumlu değerlendirmelerin yapıldığı ve yapılacağı" teyidi alınmıştır."
17 No.lu klasördeki mevcut bilgi ve belgelerin incelenerek değerlendirilmesinde büyük yarar vardır.
Yaşar Büyükanıt hakkındaki bilgi ve belgelerin R. Tayyip Erdoğan'a ulaştırılmasının onayı gerekmektedir.
Gelişmelerin ışığında veriler değerlendirilecektir.
A,B,C,D,E,F,G kodlu klasörlerin içeriğinin tensibi ve uygulanması için 500 kişilik özel adamların devreye sokulması gelişmelere göre değerlendirilmelidir.
Onay bekliyorum.
Pearson"
* * *
ABD menfaatlerine karşı çıkan orgenerallerle ilgili A,B,C,D,E,F,G kodlu klasörler daha 2003 de hazırlanmış ve kripto ile Amerika'ya gönderilmiş. Bu klasörlerin uygulanması için devreye sokulmasını istediği 500 özel adam, o sırada Türkiye'de bulunan CIA ekibi. Pearson, özellikle Büyükanıt'a ait 17 No.lu klasöre vurgu yapıyor.
(5 Mayıs 2007 de Dolmabahçe'de Büyükanıt'ın önüne konan dosyanın önemli bölümünü bu 17 No.lu klasör oluşturuyor.)
Bütün bu işlerin özü şudur: TC başbakanı, yabancı bir ülkenin Türk Ordusu'nun komutanlarına karşı planladığı komplonun uygulanması işini üstlenmiştir.
Dolmabahçe buluşmasında neler olduğunu Türk halkı bilmiyor, ama Amerikan devleti maalesef tüm ayrıntıları ile biliyor.
5 Mayıs 2007 de Büyükanıt Dolmabahçe'de; ABD Büyükelçisi Ross Wilson, buluşmanın olduğu akşam Amerika'ya bütün ayrıntıları telgrafla bildirmiş. (Bu bilgileri kimden aldığını herhalde anladınız, söylemeye gerek yok... :)))
İşte telgrafın özeti:
“Buluşmaya iki taraf da dosyalarla geliyor. İki taraf da gergin. Konuşmaya önce Büyükanıt başlıyor. Tepkilerini anlatıyor. Elindeki dosyaların satırbaşlarını okuyor. "Ordunun talebi, eşinin başı açık olan birinin Cumhurbaşkanı olmasıdır" diyor. Bunun üzerine Tayyip Erdoğan şantaj dosyalarını masanın üzerine koyuyor. Büyükanıt şaşkınlık yaşıyor. Geri adım atma ruh haline giriyor. Erdoğan fırsatı kaçırmıyor. Ortamı yumuşatan bir tavra giriyor. Büyükanıt bundan memnun oluyor. Görüşme karşılıklı iltifatlarla devam ediyor. Gerginlik konularına bir daha dönülmüyor. Hatta spor ve Fenerbahçe bile konuşuluyor.”
*****
Şantaj dosyasındaki konular;
· Yaşar Büyükanıt'ın eşi Filiz Büyükanıt'ın Genelkurmay ödeneğinden yaptığı ve usulsüz olduğu iddia edilen harcamaların makbuz ve belgeleri (Toplam tutarı yaklaşık 400 bin lira)
· Büyükanıt'ın Rusya'dan alınması düşünülen bazı silah sistemleri ve helikopter ihalesi öncesinde 3 Rus kadınla birlikte olduğu iddiası.
· Büyükanıt hakkında bu tür özel hayatına ilişkin ses, video ve belgelerden oluşan 8 dosya var.
· Diyarbakır Söz gazetesi ve televizyonu sahibi Mehmet Ali Altındağ'ın ifadeleri.
· Bu ifadeler 3 yıl sonra Van Savcısı Ferhat Sarıkaya tarafından Şemdinli iddianamesine konuldu.
· Uyuşturucu suçundan halen Hollanda'da cezaevinde yatan Hüseyin Baybaşin'in Ferhat Sarıkaya ve diğer bazı savcılara gönderdiği Büyükanıt'ı suçlayan ifadeler.
· Büyükanıt'ın Diyarbakır 7. Kolordu Komutanlığı dönemine ait yolsuzluk ve faili meçhul iddiaları.
· Büyükanıt'ın 1. Ordu Komutanlığı dönemine ait 5 dosya
· Kara Kuvvetleri Komutanlığı dönemine ilişkin 7 dosya
· Genelkurmay Başkanlığı dönemine ilişkin 9 dosya
· Bunlarda hem ihalelerle ilgili iddialar, hem de dinleme kayıtlarına ait dökümler yer almakta.
· Org. Hilmi Özkök tarafından Amerikalılara hitaben kaleme alınan, Büyükanıt'ın Genelkurmay Başkanı olmasını tavsiye eden yazı.
· Büyükanıt NATO karargahında istihbarat bölümünde görev yaparken Amerikalılar tarafından hakkında toplanan özel bilgiler.
· Büyükanıt'ın aile şeceresi hakkında Amerikalıların hazırladığı bir dosya.
· Büyükanıt dönemine ilişkin İsrail'e verilen tank ve uçak modernizasyonu ihaleleriyle ilgili yolsuzluk iddiaları.
3 Rus kadın CIA ajanı çıktı
Amerika'nın hazırladığı dosyaya göre, ünlü bir işadamı Büyükanıt'a 3 Rus kadın gönderiyor. Konu, Rusya'dan alınması düşünülen silah sistemleri ve helikopterler. İddiaya göre işadamının amacı Büyükanıt'a bu konuda etki yapmak. Ancak, Amerikan Büyükelçisinin telgrafında önemli bir not var: "Kadınların adları Vera, Eva ve Petra, ama bunların ismini koruyun, çünkü bunlar bizim yardımcı haber elemanlarımız". Bu, kripto dilinde "bizim adamımızdır" yani "istihbaratçıdır, ismi duyulmasın" anlamına geliyor.
Bir not daha: CD kayıtları ellerindeymiş.
Bir ülkenin Başbakanı, o ülkenin Genelkurmay Başkanına şantaj yapmıştır. Eğer ortada gerçekten bir suç varsa, suçu ve suçluyu gizlemiştir. Hem de yabancı bir ülke ile işbirliği yaparak...
Hem şantaj yapmak, hem de suçu ve suçluyu gizlemek kanunlara göre suçtur. Bu suçun hesabı sorulmayacak mıdır? Diğer önemli olay ise: Bir ülkenin Genelkurmay Başkanı, başka bir ülkenin yöneticilerine, "Benden sonra yerime falancayı tavsiye ediyorum" diye mektup yazmıştır. Bu olay, dünya çapında bir rezalettir. Amerika bağımlılığı ve NATO kıskacında ülkemizin düştüğü korkunç durumu açığa vuran bir ibret belgesidir. Böyle bir rezaletin olabileceği hiçbir faninin aklına gelmediği için, kanunlarda böyle bir suç tarifi yapılmamış olabilir. Ama bu, büyük bir suçtur. Bu suçun hesabı sorulmayacak mıdır?
Tayyip Erdoğan - Büyükanıt arasında 5 Mayıs 2007 günü gerçekleşen Dolmabahçe buluşmasının akşamı Amerikan Büyükelçisi Ross Wilson, "acil ve gizli" kodu ile Amerika'ya bir kripto geçiyor.
Özeti:
"Tayyip Erdoğan ile Org. Büyükanıt anlaştı. Operasyon başlayabilir. Erdoğan'ın bu özelliğinden faydalanılırsa, Amerikan çıkarlarının devamı çok kolay olacaktır. Bu fırsat elimizde bulunmaktadır." Büyükelçi Wilson Amerika'ya "Operasyon başlayabilir" müjdesini verdikten kısa süre sonra operasyon başladı. Gerçekten de, 39 gün sonra, Ümraniye'de bir gecekonduya operasyon düzenlendi. Çatı katında bir sandık dolusu el bombası bulunduğu iddia edildi. Bu, Ergenekon soruşturmasının ilk adımıydı. Büyükelçi Wilson'ın şifreli yazısındaki "başlaması istenen operasyon"un Ergenekon olduğu anlaşıldı. 5 Kasım 2007 de de Tayyip Erdoğan, Beyaz Saray'da Bush ile görüştü. Tayyip-Bush görüşmesinde, Ergenekon operasyonları konusunda tam mutabakat sağlandı. Erdoğan'ın yakını Fehmi Koru, Ergenekon'un düğmesine bu toplantıda basıldığını Yeni Şafak'ta yazdı. 21 Ocak 2008 tarihinde de ABD Ankara Büyükelçisi Ross Wilson, saatler 23.00'ü gösterirken Başbakanlık Resmi Konutu'nda Erdoğan ile sürpriz görüşme yaptı. Bu buluşmadan 4 saat sonra Ergenekon operasyonunda "ilk gözaltı dalgası" hayata geçirildi.
Anladınız mı?
TAM BAĞIMSIZ TÜRKİYE diye bir şeyin artık kalmadığını…
Hiç yorum yok...