Başkentli, Gogol’un ünlü “delisi” Aksenti İvanoviç Poprişçin’in hezeyanlarını adeta nefesini tutarak izliyor. Dile kolay, tam 4 yıldır ve de 250 gösterimdir kapalı gişe! O kadar kapalı ki, aylardır bilet bulamıyoruz, bulmak da mümkün değilmiş zaten, çünkü satışa çıktıktan 1.5 dakika sonra tükeniyormuş! Öyle ki, bilet bulunamadığı için artık “özel gösterimler” düzenlenmeye başladı.
Ekranların “fenomen” karakteri Behzat Ç.’yi başarıyla canlandıran Erdal Beşikçioğlu’nun tek kişilik oyunu “Bir Delinin Hatıra Defteri”nden söz ediyorum.
Gogol’un “Palto”, “Burun” ve yapıta ismini veren “Bir Delinin Hatıra Defteri” adlı yapıtından tiyatroya uyarlanan oyun ilk Genco Erkal tarafından 1960’lı yıllarda sahnelenmişti. Oyunun özeti, sürekli aşağılanan sıradan bir devlet memuru olan ancak bulunduğu konumu, statüyü kabul edemeyen Poprişçin’in; üstüne üstlük üst sınıftan -genel müdürün kızı- bir kıza aşık olması ve sonrasında “deliliğe” koşmasının öyküsü.
Bir anlamda, “Bulunduğum yeri haketmiyorum, kabul de etmiyorum” durumu. Ne çare ki, “sınıfsal konumunu” saplantılı bir şekilde reddederken, koşulları da değiştiremeyince, kendini konumlandırdığı “İspanya Kralı” olarak “tımarhane”nin yolunu tutmaktan kurtulamıyor zavallı Poprişçin...
Oyunu çarpıcı kılan, hem “deneysel tiyatro” tarzının kullanılması, hem de Beşikçioğlu’nun gerçekten müthiş performansı. Bir kere salona girdiğinizde, seyircinin karşısında bir “sahne” yok. Zaten deneysel tiyatronun numarası da budur işte, izleyiciyi şaşırtır. Oyunun asıl sahnesi, Devlet Tiyatroları’nın “deneme sahnesi” olan İrfan Şahinbaş Atölye Sahnesi’nin içinde yer alan “Stüdyo Sahne.”
Beşikçioğlu’nun performansına gelince... Peşinen itiraf edeyim; “Behzat Ç” hayranı olarak gittiğimiz oyundan “Beşikçioğlu hayranı” olarak çıktık. Çünkü, hani bazı roller, sanatçının üzerine yapışır da başka türlü göremezsiniz ya -örneğin Yılmaz Erdoğan, benim için hâlâ biraz “Mükremin”dir- işte o duyguyu hiç ama hiç yaşamıyorsunuz. Beşikçioğlu o müthiş oyunculuğuyla “Behzat Ç’yi tamamen unutturuyor. Vincin tepesinde yaklaşık 1.5 saat boyunca “döktürüyor.”
Vincin kumandası elinde, oyun boyunca yükseltiyor alçaltıyor, döndürüyor, kâh tavanda ışıkların asılı olduğu demirlere zıplıyor, kâh sarkıp, izleyiciyle burun buruna geliyor. Vinçten, tavandaki demire sıçrarken, yüreğimiz ağzımıza gelmedi değil. Oyun, sadece oyunculuk değil, “fiziksel” gücün de kullanılmasını zorunlu kılıyor ve işte insanın yüreğini ağzına getiren o “akrobatik” hareketlerle de izleyenleri hayran bırakıyor Beşikçioğlu.
Erdal Beşikçioğlu, “oyundan kopmamak, konsantrasyonunu yitirmemek” için izleyiciyle “kontak kurmamaya” özen gösteriyormuş. Çok merak ediyordum, izleyici “Behzat Ç.’yi mi izlemeye geliyor, ‘Bir Delinin Hatıra Defteri’ni mi diye?” Yanıtını Genel Müdür Bilgin “Oyuna ilgi büyük, ama diziden sonra talep biraz arttı” diye veriyor. Elbette çok güzel, oyunculuk güzel ama dizinin hayranlarından yoğun talep olduğu da kesin, en azından medyanın ilgisinden bunu anlıyorum.
Tabii sohbetten sonra, Beşikçioğlu’nun “hayran kitlesi” olarak biz de “fotoğraf” kuyruğuna girdik. Hiçbirimizi kırmadığı gibi, “Böyle kar kış demeden oyuna geldiğimiz için” teşekkür etmeyi de ihmal etmedi. Hayranları için söyleyeyim, Beşikçioğlu, sahnede ne kadar “devleşiyorsa”, kuliste o kadar alçakgönüllü, sıcak, sahici...
AYŞE SAYIN
Cumhuriyet
Hiç yorum yok...