Dünyayı yönetmeye soyunan emperyalist devletlerle yürütülen ikili ilişkileri, İsmet İnönü tarafından söylendiği rivayet olunan, “Büyük devletlerle kurulan ilişkiler ayı ile yatağa girmeye benzer” sözü kadar kısa ve öz bir biçimde ifade eden bir başka söz daha var mıdır bilmem?
Anlaşılacağı üzere, bu tür ilişkilerde işin ne zaman nereye varacağı, nasıl sonuçlanacağı hiç belli olmaz demektir.
Bu söz yıllar önce söylenmiş olsa da bugün, AKP iktidarının Büyük Orta Doğu Projesi kapsamında, eş başkanlık üstlenerek Amerika Birleşik Devletleriyle girdiği ilişkiyi de çok güzel tarif etmektedir.
AKP iktidarı, ABD ile stratejik ortaklık adı altında BOP projesinin eş başkanlığını yürütmeyi önemli bir paye olarak görüp Irak ve Suriye başta olmak üzere “Arap Baharında” Libya’da Mısır’da ve İsrail, Filistin ilişkilerinde kraldan çok kralcı bir anlayışla “rol kapmaya” çalışmış, ancak gerek ABD ve gerekse İngiltere, Fransa ve Almanya’nın “manevralarına” ayak uyduramayarak, çoğu zaman yalnız kalmış, dış politikada bütün komşularıyla sorunlu bir ülke durumuna düşmüştür.
O halde, bugün gelinen noktanın büyük devletlerle kurulan ilişkilerin taşeronluk seviyesine indirgenmesinin bir sonucu olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.
*
Sn. Başbakan, İsrail’in Marmara Gemisi’ne yapılan baskın nedeniyle özür dilemesinin ardından, ambargo altındaki Gazze’yi ziyaret edeceğini söylemiş, fakat ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’nin bu ziyaretin ertelenmesi gerektiğini söylemesinden sonra bu ziyareti bir türlü gerçekleştirememiştir.
Önceleri, başbakanın ziyaretinin sadece ertelendiği uygun bir zamanda Gazze’ye gideceği şeklinde açıklamalar yapılmışsa da şimdilerde, Mısır’da ordunun, Muhammed Mursi’yi devirmesinden sonra Gazze’nin dünyaya açılan tek kapısı olan “Refah’ı” kapatması nedeniyle darbecilerin iktidarda olduğu bir ülkeye gitmenin doğru olmayacağı bahanesiyle tamamen gündemden çıkartıldığı görülmektedir.
Kısacası, öyle veya böyle sonuçta ABD’nin dediği olmuş, lafla peynir gemisinin yürümediği bir kez daha ortaya çıkmıştır.
*
Bunu böyle olduğunu gösteren bir başka gelişme de Mısır’da ordunun yönetime el koyması ile ilgilidir.
AKP iktidarının tek söz sahibi Sn. Başbakan, sanki Türkiye de darbe isteyenler varmış gibi biraz da iç politika malzemesi yaparak, her fırsatta Mısırdaki darbeyi eleştirip arkasında ABD’nin olduğunu görmezden gelerek, isim vermeden batılı ülkelerin bu müdahale karşısında sessiz kalmamaları gerektiğini söylemekteyse de ABD ve batılı ülkeler hiç oralı olmamaktadır.
Çünkü onların derdi, şu veya bu ülkede demokrasi olup olmadığı değil, kendi menfaatlerdir.
Nitekim ABD Dışişleri Bakanı John Kerry bugün “Mısır ordusunun demokrasiyi korumak için müdahale ettiğini” söylemiştir.
Bakalım bundan sonra Sn. Başbakan Mısır’daki darbecileri tanımamayı, eleştirmeyi ve Mursi’ye destek vermeyi daha ne kadar sürdürebilecektir.
Mursi’nin hangi yollardan iktidara getirildiğini önemsemeyenlerin demokrasi anlayışının ilkeli ve tutarlı olduğunu söylemek ne yazık ki mümkün değildir.
Büyük Devletlerle ilişkileri, ilkesiz ve taşeronluk seviyesinde sürdürmenin faturası işte budur!
İlkeleri bir yana koyarak,“iyi ilişkiler” içine girdiğiniz “büyük devlet” siyah derken sizin beyaz demeniz hiç de kolay değildir.
*
Bu nedenledir ki, özellikle dış politikada Mustafa Kemal Atatürk zamanında temelleri atılan “yurtta barış cihanda barış” ilkesine sadık kalarak, en başta komşu ülkelerle dostluk ilişkilerini geliştirmek, emperyalistlerin bölgesel çıkarlarına alet olmamak gerekir.
Onların bölgesel çıkarlarına “eş başkanlık” yaparak, kendi iktidarını da koruyacağını sanmaksa tam bir gaflettir.
Başka bir deyişle, “ayı ile yatağa girmektir.”
Hiç yorum yok...