17 Nisan 1940; Cumhuriyet yönetiminin okuma-yazma seferberliğinin ötesine geçtiği, Köy Enstitüleri kanununun kabul edildiği, Anadolu’da Aydınlanma Ateşi’nin yandığı gündür.
Köy Enstitüleri denilince, aklımıza o dönemin Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel ve Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç isimleri gelir öncelikle. Aydınlanmanın, Anadolu’nun en ücra köşelerine kadar yayılması ve ulusun topyekün kalkınmasının amaçlanmıştı ‘o’ yıllar !..
Ulus denilince, nüfusumuzun beşte dördünü oluşturan köylülerimiz akla gelirdi… Ve, köy demek okumaz- yazmaz ile eş anlamlıydı… Zira, köylümüzün yüzde yüze yakını okuma yazma bilmiyordu. Okuma yazma ise insanca yaşamanın ilk koşuluydu. O halde bir okuma-yazma savaşı, bir ilk öğretim seferberliği gerekliydi…
Köy Enstitülerinin kuruluş felsefesi, aklın ve bilimsel kurgunun karanlıklara isyanı olarak yer aldı, eğitim tarihinde. Demokratik bir yaklaşımla köyü ve köylüyü canlandırmak ve toplumun itici gücü durumuna getirmekti, istenilen... Köy çocukları, Köy Enstitülerinde eğitilerek köylere gidip yoksulluğu, yokluğu yenmeyi, yetenek geliştirmeyi ve çalışmayı ilke ediniyorlardı. Amaç köyleri kalkındırmak ve eğitimi yaygınlaştırmaktı.
Kısa süre içinde çok değerli eğitimciler de yetiştirdi, Köy Enstitüleri; Talip Apaydın, Fakir Baykurt, Mahmut Makal, Adnan Binyazar, Osman şahin, Mustafa Aydoğan, Naciye Makal, Pakize Türkoğlu, Prof. Dr. Ayşe Baysal ve diğerleri…
Köy Enstitülü ve Köy Enstitülerine gönül verenler, Vakıf ve Dernek düzeyinde çalışmalarını sürdürüyor günümüzde; gönül birliğiyle…17 Nisan 2010 Köy Enstitülerinin kuruluşunun 70. yılı nedeni ile Köy Enstitüleri ve Çağdaş Eğitim Vakfı’nın da bu çalışmalar kapsamında anlamlı bir tören düzenleyeceğini öğrendim. Köy Enstitüleri ve Çağdaş Eğitim Vakfı tarafından verilen 2010 yılı “Eğitim Emek Ödülü”ne Köy Enstitülü yazar Mahmut Makal ile öğretmen Zeliha Kanalıcı layık görülmüş, Köy Enstitüleri ve Çağdaş Eğitim Vakfı, ödüllerin 17 Nisan’da verileceğini duyurmuş internet sitesinden.
Sevgili Kardeşim Erdal Atıcı, Köy Enstitülerinin 70. yılı nedeni ile hazırladığı “Anadolu’da Aydınlanma Ateşini Yakanlar” kitabını bana da göndermiş. Su gibi aktı kitabın sayfaları elimde… Sayın Atıcı’nın Köy Enstitülü yazar ve ozan eğitim emekçileriyle yaptığı söyleşiler insanı yıllar öncesine götürüyor; duygulanmamak elde değil... Anadolu’da Aydınlanma Ateşini Yakanlar kitabından bazı bölümleri sizlere aktarmak isterim.
Bakın, Tonguç öğretmenlere ne öneride bulunuyor; “Hayata atılınca karşılaştığınız bir çok işler size kendi kendinizi yetiştirmeniz icap ettiğini, bunun bir zaruret olduğunu gösterecektir. Mütemadiyen okuyarak incelemeler ve deneyler yaparak çalışmalı, kurslara katılmayı ihmal etmeyerek kendi kendinizi yetiştirmeye var kuvvetinizle uğraşmalısınız. Bunları yapmadan sadece meslek okulunda öğrendiklerinize güvenir ve dayanırsanız çok aldanırsınız. Basit ve dar görüşlü insanlar olarak kalır, çarçabuk tükenir, toplumun başına bela olursunuz. Toplum bu gibi insanlardan zarar görür. Gazete, kitap okumayan, imkan olduğu halde radyo dinlemeyen insanlardan zarar görür. Gazete, kitap okumayan, imkan olduğu halde radyo dinlemeyen insan ileri ve uygar olamaz. Kendi kendini devamlı olarak yetiştirmeyen kimse aydın insan sayılamaz” der.
KÖY ENSTİTÜLERİ NİYE KAPATILMIŞ ?..
Sayın Atıcı kitabında Naciye Makal’a sorar. “Köy Enstitülerinin yıkılma sürecini anlatır mısınız? Olaylar nasıl gelişti? Şimdi düşündüğünüzde Köy Enstitülerini asıl kapatma nedeni konusunda neler söyleyebilirsiniz?
Sayın Makal; “Köy Enstitülerinin kapanmasına gelince; Ankara’daki siyaset ağaları ile Anadolu’nun büyük toprak sahibi feodal ağaları, Enstitülerde ne olup bittiğini köylü çocuklarının nasıl bilinçlendiğini gördükçe ve böyle sürerse sonra ne olacağını çabucak kavrayıp el birliği ile bu kurumları kapattılar. Bunun açık delili Kastamonu eski Milletvekili Sabri Tığlı’ nın anılarındadır. Sabri Tığlı doğunun ağası ve eski Meclis Başkanı Kinyas Kartal’a soruyor: “Köy Enstitülerini kapattınız. Bu kurumlar gerçekten komünist mi yetiştiriyordu?” Kinyas ağanın yanıtı: “Ben Rus Ordusunda 25 sene subaylık yaptım. Komünizmin ne olduğunu çok iyi bilirim. Enstitüler komünist yetiştirmiyordu; ama biz bu söylemi kullandık. Akçadağ Köy Enstitüsü’nden mezun olan çocuklar benim köyüme geldiler, köyün çocuklarını okuttular, onlara Türkçe öğrettiler. Köylünün mektuplarını dilekçelerini yazdırdılar. Eskiden bu işleri ben yapardım.Bu böyle giderse benim otoritem ne olacaktı. Adnan Menderes’le bir pazarlık yaptık. Bu okullar kapanacak, ben de emrimdeki köylülerin oyunu toptan ona verdirecektim. Böyle de oldu, diyor. Amerika da bu kapanma işine el attı” der
İ. Gürşen Kafkas’ın, 8 Nisan 2010 tarihli Cumhuriyet’teki yazısında, çok yerinde bulduğum ve yüzde yüzüne katıldığım aşağıdaki tespitlere göre, Köy Enstitüleri kapatılmasıydı; ülkemiz bugün sosyal, siyasal, eğitimsel ve ekonomik olarak çokça sorun yaşamayacaktı. Töre can yakmayacak, terör belası hortlamayacak, etnik köken ayrışımı gündemde olmayacak, kızların kadınların eğitimi sorun olmayacaktı. Yazık oldu “aydınlanma odakları” Köy Enstitülerine… Yarım kalan bu “eğitim mucizesi” oy avcılığı, din istismarı, siyaset, ticaret ve tarikat bağlantıları sonucunda kapatıldı. Cumhuriyet devrimlerini köylere ve köylüye ulaştıran eğitim ışığı kapatıldı. Köylü köyünden kaçtı. Kentler gecekondularla tanıştı. Büyük kentler sorunlu yerleşim alanlarına dönüştü. İşsizlik hortladı. Tarım ve hayvancılık tükendi. Daha ne olsun ki?
Mustafa Nuri ÖZDEN
Eğitimci
Hiç yorum yok...