Ankaralılar için sonunda beklenen büyük gün geldi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul’dan sonra Ankara için de çılgın dediği projelerini 25 Mayıs günü açıkladı.
Öncelikle vurgulamam gerekir ki, bir Ankaralı olarak, bu il için atılan her doğru adımı; yapılan her yeni işi, bunu yapanın kimliğine bakmaksızın, olumlu bulurum.
Ancak, Başbakan’ın Ankara tasarımı hiçbir övgüyü hak etmiyor. Çünkü Başbakan, Cumhuriyetin Ankara’sının yerine başka bir kent düşlüyor ve bunu yaparken de katılımcı demokrasinin hiçbir değerini dikkate almıyor.
***
Önce, şu tümceye bakar mısınız?
“3 Kasım (2002) seçimlerinden itibaren ise Ankara, farklı bir kimliğe, farklı bir hüviyete bürünmüştür. Ankara bugün, sadece diğer 80 vilayete değil, Kâbil’e, Sana’ya, Beyrut’a, Kahire’ye, Saraybosna’ya, Bağdat’a dahi çok ama çok yakın bir şehir haline gelmiştir.”
“Derviş’in fikri ne ise zikri de odur” derler ya tam öyle; Başbakan Ankara’yı getirdikleri noktayı işte böyle özetliyor.
Başbakan’ın önerilerinde, Cumhuriyetin; sanatı, kültürü, yeniliği ve çağdaşlaşmayı amaçlayan Ankara’sından eser yoktur. Cumhuriyetin kuruluşundan hemen sonra Ankara’ya verilen fiziksel görüntü ve onun içerdiği ilerici ruh, on yıllardır sağcı hükümetlerce adım adım yok edilmekteydi. Başbakan’ın çılgın projeleri, o ilkelleşme sürecini daha da hızlandıracaktır. Örneğin, sağcı hükümetlerin yok ettiği Güven Park’ın canlandırılması yerine, içinde bu parkın bulunduğu ve kentin kalbi özelliğini taşıyan Kızılay’ın Selçuklu mimarisine göre yeniden düzenleneceği Başbakan tarafından müjdeleniyor.
Parasal kaynaklarının nasıl bulunacağı, maliyeti, diğer ekonomik ve teknik yönleri bir tarafa, ulaştırmadan sağlığa, savunma sanayisinden inanç ve tarih müzesine, üniversiteden hayvanat bahçesine çok sayıda yeni proje öngörülmesine karşın, kanımca, temelinde bu zihniyetin bulunduğu bir yaklaşımdan Ankara için olumlu bir sonuç çıkmaz!
***
Kimden gizli tutuluyor? Kamuoyundan! Yani, halktan, Ankaralılardan!
Sorun da buradan başlıyor.
Öncelikle gerek İstanbul’da gerekse Ankara’da kurulacak yerleşim alanlarını yalnızca Başbakan ve yakın çevresi biliyor; bu durumda gizliliğin güvencesi nedir? İnsanların telefonlarının dinlendiği, özel ilişkilerinin gözlendiği ve kayda alındığı bir ortamda, neyin gizliliğinden söz edilebilir? Kamuoyunun yeni kent alanlarıyla ilgili bilgilerin sızdırılmayacağına inanması için çok daha sağlam güvencelere gerek var!
Ek olarak, Başbakan’ın projelerinin hazırlanmasına halkın katılımı; meslek oda ve birliklerinin, uzmanların, üniversitelerin görüşlerinin önceden alınması gibi süreçlerden de eser yoktur. Kısaca, bu projelerde, demokratik katılımın hiçbir hücresi bulunmadığı gibi, aslında insan yoktur. Bu projeler Ankaralıların projeleri değildir.
Bu anlayışın, geçmişte, üniversite öğrencilerine, “Eğer bu ülkeye komünizm getirilecekse onu da biz düşünürüz” sözleriyle ünlü, tek parti döneminin Ankara Valisi Nevzat Tandoğan’ın yaklaşımından farkı mı var?
Başbakan bir noktada haklı: Ankara çok daha iyisine layıktır. Ancak kendisi ve önerdiği projelerle değil!
Yakup Kepenek
30 Mayıs 2011 - Cumhuriyet
Hiç yorum yok...