KIZILAY’da Yeni Karamürsel binasının önünde simit tezgahı mı, yoksa Çayyolu Park Caddesi’nde balık restoranı mı..?
Zaman zaman aklıma düşen sorudur, acaba hangisi daha çok kazanıyor diye..
Sonra bir başka soru..
Acaba Türkiye dışında gelişmiş dünya ekonomilerinde de ticaretin kuralları bizde olduğu gibi midir..?
Örneğin bir berber dükkanı açmak için izlenen prosedür ile beş yıldızlı bir otel açmak için izlenen prosedür arasında ne fark vardır..?
Hangisi daha kolaydır..?
Geçtiğimiz günlerde, Park Caddesi’nde Lagos Restoran’daydım.. Restoranın ortaklarından Ali Bölükbaşı, bana göre Ankara’da bu işin ‘koca çınar’larından bir tanesidir..
Uzun uzun sohbet ettik..
Lagos’un üst katını, Pazartesi günü kasap/restoran konsepti ile açmak için yoğun bir çalışma içinde..
Sohbetimizde konu konuyu açtı, vergilere kadar geldi..
Bir zamanlar ‘mahalle baskısı’ nedeniyle içki ruhsatı alamayan restoranlar, ‘can havli’ ile Kültür ve Turizm Bakanlığı’na başvururlardı.
İslamı siyasallaştıran belediyelerin kırmızı çizgilerini aşabilmek için..
Türkiye’de böyle belediyelere en güzel örnek, Keçiören’dir..
Turistik işletme belgesi almak zordur, ileri düzeyde kalite ister, yüksek standart ister..
Bugün ise içkili restoranlar yine ‘can havli’ ile turistik işletme belgelerini iptal edip belediyelerden içki ruhsatı almak için yoğun çaba içinde girdiler.
Nedeni bana hem komik, hem trajik..
Turistik işletme belgesi olan restoranlar, sattıkları yiyecek için yüzde 18 KDV öderken, belediye ruhsatı ile yiyecek satan restoranlar yüzde 8 KDV ödüyor..
Yani devlet diyor ki kalite satarsan çok vergi, simit satarsan az vergi..
İşletmecisini simit satmaya teşvik eden başka devlet var mıdır bilmiyorum ama, bu uygulamanın bana göre gizli bir mesajı da var..
O da şu:
“Belediyeler benim elimde ve belediyelere başvurursan içki satamazsın. Kültür ve Turizm Bakanlığı’na sığınırsan, seni KDV ile cezalandırırım. Sen gel efendi ol, içki satma çok kazan..”
Simitçiler adına sevindim, ama simitçilerin asla turistik birer işletme olarak kurumsal kimlik kazanamayacaklarına üzüldüm..
Her akşam Avrupa Birliği rüyasına yatan Türkiye’ye yakışmayan sayısız olaydan bir tanesi..
Bu nedenle de, ancak rüyasına yatıyoruz zaten..
Komik..
Levent SEĞMEN
Hürriyet/ANKARA
Hiç yorum yok...