Neyse, bekledik bir sene, ne arayan var ne soran. Ben, adımı duyunca Milli Eğitim’in kabul etmediğini hemen anladım tabii…
- Yangın var, yangın var, hep yanıyoruz
- Bekçi baba yangın nerede?
- Türkiye’de…
Aklıma gelenleri sıralıyorum :
- Tiyatrolar kapatılıyor
- Heykeller yıkılıyor
- Senfoni Orkestrası dağıtılıyor
- Eğitim sistemi din ağırlıklı oluyor
- Kızların eğitim ve öğrenimi kısıtlanıyor
- Muhalif köşe yazarları işten atılıyor
- Muhalif programlar yayından kaldırılıyor
- Gazeteler baskı altında
- Sansür her yerde
- Kadınlar örtündü ve örtünmeye devam ediyor
- Atatürk, kendi kurduğu meclise giremiyor
- Ordu tasfiye edildi
- Atatürkçüler hapishanelerde
- Paşalar hapis
- Yazarlar tutuklu
- Cumhuriyetle ilgili bayramlar yasaklanıyor
- 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı yasaklanıyor
- 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı yasaklanıyor
- Orduevlerine her türlü dinci ve gericilerin girişi serbest bırakıldı
- Pek çok konuda artık fetva veriliyor
- Bıyıklar kısaldı, sakallar uzadı
- Başörtüsüyle üniversitelere giriliyor
- Ordunun yetkisi polise verildi
- Camiler çoğaldı, mescitler yaygınlaştırılıyor
- Grevler yasaklandı
- Mahkemeler özgür değil
- Özel yetkili mahkemeler kuruldu
- Kravat yasaklanmak üzere
- Atatürk resimleri giderek yok olmaya başladı
- Haremlik selamlık uygulaması başladı
- İçki yasaklanıyor – Lokantalar içkisiz olma yolunda ilerliyor
- Helal mal, helal gıda dönemi başladı
- Askerlik paralı oluyor ve kısalıyor
- Ülke toprakları yabancılara satılıyor
- Bakabildiğin kadar değil yapabildin kadar çocuk dönemi
- Hatıra parası bahane edilerek Türk parasından Atatürk çıkarılıyor
- Kürtaj yasaklanıyor
- Parasız eğitim isteyen öğrenciye 8,5 yıl hapis
- Poşu takana 23 yıl hapis
- Taslak halindeki yazılmamış kitaplar toplanıyor
- Cumhuriyetçi aydın profesörler hapsediliyor
- Karikatür yasaklanıyor
- Din yanlısı şirketler ödüllendiriliyor
- Dini kurs açanlar giderlerini vergiden düşüyor
- TV’lerde Atatürk düşüncesi yasaklanıyor
- Hapishaneler suçsuz insanlarla doldu.
- Yeni hapishanelerin inşaatları sürüyor
- Aydın cumhuriyetçi ordu mensupları dalgalar halinde toplanıp içeri atılıyor
- İnsanlar duruşmalara çıkabilmek için yıllarca hücrelerde bekletiliyor
- Hükümet yanlısı yazar, çizer, iş adamı, sanatçı ödüllendiriliyor
- Gazeteciler tutsak
- Gazeteler özgür değil
- Solcular yok edildi
- Yandaşlar çoğaltıldı
- Din üzerinden politika yapılıyor
- Muhalefet partisi, hükümetin işbirlikçisi
- Amerika, ülkenin pek çok yerine yerleşti
- Devlet kurumları, özelleştirme adı altında,yandaşlara satılıyor
- Grev hakkını kullanmak isteyenler işten atılıyor
- Uludere’de kendi uçaklarımız kendi vatandaşımızı vurdu
- Boyalı büyük gazeteler ülkede olup biteni görmezden geliyor
- Bozuk gıdalardan insanlar ölüyor
- Süt bozuk diye rapor veren kurum kapatıldı
- Adil karar veren hâkimler sürülüyor
- Aydınları savunan avukatlar hapse atılıyor
- Tutuklu yakınları işten çıkarılıyor
- Ülkenin çağdaş sanatçıları, örneğin Fazıl Say,tutuklanmak üzere, yargılanıyor
- Yazarlar, olmadık iddianamelerle göz altına alınıyor
- Atatürkçü dernekler kapatılıyor
- Dizilerde oynayan sanatçılar, pop müzik sanatçıları ülke sorunlarına duyarsız
- Holdingler, iş adamları hükümet yanlısı oldu; olmayanların üzerine vergiyle gidiliyor
- Halk suskun ve korkak
- Ayakta duran, çalışıp yazabilen yazarlar yandaş oldu
- İşleri tıkırında pek çok sanatçı hükümet yandaşı
- Madımak Oteli’nde 35 ozanımız yakıldı.
Hatırladığım bazı olayları şöyle bir sıraladım. Bu listenin altını açık tutacağım ve aklıma geldikçe,yeni olaylar oldukça altına ilave edeceğim. Hiç şüphesiz, liste tamamlandığında karşımıza farklı bir Türkiye çıkacak. Ben karşı durmaya devam edeceğim. “Sanatçılar Girişimi” ekibinin kurucu üyesiyim; bu girişimdeki sanatçı dostlarımla birlikte…Doğrulardan, haktan, hukuktan söz etmeye, “itirazımız var” demeye devam edeceğiz.
Tutuklular ceza almadı!
Hüseyin Haydar!
Bir büyük şar Hüseyin Haydar. Üstelik de hayranı olduğum bir şair.Geçen yazımızda Silivri’de başımıza gelenleri yazmıştım. Bu hafta beni aradı, “sana yeni bir fıkram var” dedi. Başladı anlatmaya. Anlattığı fıkra telefonda bir saat sürdü ama ben size toparlayarak özetliyorum:
Napolyon tekrar dünyaya gönderilmiş. Önce Amerika karşılayıp ağırlamış kendisini. Yemek bittiğinde Napolyon Obama’ya şöyle demiş: “Sizin elinizdeki bu imkanlar, bu silahlar olsaydı, Waterloo’da savaşı kaybetmezdim.”
Ardından Rusya ağırlamış kendisini. Yemek bittikten sonra Napolyon Putin’e söyle demiş: “Sizdeki bu KGB Polis Teşkilatı bende olsaydı, ben Waterloo savaşını kaybetmezdim.”
Nihayet Türkiye’de Bay Tayyip, Napolyon için bir iftar yemeği verir. Oruçlarını açtıktan sonra gene konuşur Napolyon: “Tayyip kardeş, sizdeki bu basın, gazeteler ve televizyonlar bende olsaydı, benim Waterloo’da kaybettiğimi kimse bilmeyecekti” diyor.
İstanbul’da bir lise!
Bir süre kadar önce tanınmış bir liseden beni aradılar. Okullarına bağlı ama okul bahçesinde müstakil bir tiyatro salonu olduğunu söylediler. Bu salonu bir görün, beğenirseniz okula katkı mahiyetinde bir para ödersiniz. Karşılığında oyunlarınızı bu salonda oynarsınız, dediler. Gördüm salonu, prensipte anlaştık. “Biz usulen bir de Milli Eğitim’e bir soralım, çok kısa bir zaman içinde salon sizin” dediler. Neyse, bekledik bir sene, ne arayan var ne soran. Ben, adımı duyunca Milli Eğitim’in kabul etmediğini hemen anladım tabii.
Bir zaman sonra gene aynı okuldan beni arayıp, öğrencilerin beni “yılın sanatçısı” olarak seçtiğini söylediler. Ben de, “peki, iyi hoş da hani okulun salonunu bana verecektiniz” dedim. Müdür yardımcısı hanım birden sesini kısıp fısıldayarak şunları söyledi “başımıza gelenleri telefonda konuşmayalım, malum telefonları dinliyorlar.” Fıs fıs devam ediyor; “telefonda değil de yüz yüze görüşelim.” Fısıldayarak konuştuğunu ben gayet güzel duyuyorum ama o, telefonu dinleyenlerin bu fısıltıları duymayacaklarını düşünüyor. Benimle konuşurken belki yüzünü de saklamıştır tanınmasın diye. Millete kafayı yedirdiler. Kafayı yemeyene selam olsun.
Azınlık Oyunu Adana’da!
Dün gece Adana’da Açıkhava Tiyatrosu’nda oynadık. 3500 kişi vardı. Oyun muhalefet yaptığı için ayakta alkışlandı. Adana’nın bazı ileri gelenleri beni telefonla arayıp, “sizinle aynı düşüncedeyiz, ancak şimdi o gösteride olmamız hükümet açısından uygun olmaz. Biz yanınızdayız, sizi evden alkışlayacağız” dediler.
Oyun bitince arabayla otelimize götürüyorlar bizi; yahu, dedim, bir Atatürk rakısıyla şalgam suyu içemeyecek miyiz? Abi, dediler, birkaç meyhane kaldı ama oralara gidip içki içenleri fişliyorlarmış, onun için kimse meyhanede görünmek istemiyor. Biz size otelde kurduk sofrayı, yalnız biz içemeyeceğiz, bizi bağışlayın. Niye içemiyorsunuz, dedim. Ertesi gün iş yerine girerken alkol ölçümü yapılıyormuş. Kanında alkol tespit edilenin ya maaşı kesiliyormuş, ya da işten atılıyormuş.
Otelde kapıyı pencereyi kapatıp gizlice içtik Atatürk rakısını. Şişe bitince, “alın bu şişeyi de bahçeye gömün” dedim. “Şişeyle yakalanırsanız kapatmasınlar otelinizi.” Otelin sahibi birden yanıma geldi; “sizin Adana’daki oyununuzun sponsoru bendim” dedi. “Ama ne olur kimse duymasın, aramızda kalsın. Ayrıca oyununuz çok güzelmiş, izleyenlerden duydum, tebrik ederim. Bana görmek nasip olmadı.”
Sebep, diye sordum. “Ben Atatürkçüyüm aslında, aramızda tabii. İş adamı olduğum için oyunda görünmek istemedim. Yatırımlarımı engellerler.”
Adıma sokak!
Bodrum Yalıkavak Belediye Başkanı Mustafa Saruhan, Yalıkavak’ta bir sokağa benim ismimi vermek istiyor. Bir de sokağa büstümü dikecekler. Bir şartla kabul ettim. Sokakta başka büstlerin de olmasını önerdim. Önerdiğim isimlerden bazıları şöyle; Nejat Uygur, Yıldız Kenter, Münir Özkul, Genco Erkal, Gülriz Sururi, Nazım Hikmet, Ferhan Şensoy, Fazıl Say… Galiba bu büstleri de ben yapacağım. Bu beni çok mutlu etti. Bodrum ele geçirildiğinde, diğer heykellerle birlikte muhtemelen biz Atatürkçülerin heykellerini de yıkarlar…
Tuncay Özkan’ın son kitabı!
Dostum Tuncay hapiste yeni bir kitap yazmış. Ricası bana iletildi. Gururla kabul ettim. İmza gününde onun yerine ben imzalayacağım kitaplarını. Bir sonraki gün Şehir Tiyatroları’nın direnişine katılacağım. Şehir Tiyatroları kapatıldı, ne var ki sanatçılar maaşlarını almaya devam edecekler. Bu nedenle direnmekten korkuyorlar. Korkanların yerine ben direneceğim. İlhan Şeşen’e yapılan jübileye benzer gecede yasaklanan Olacak O Kadar şarkısını söyleyeceğiz İlhan’la birlikte…
Bu hafta bu kadar… Büyüklerin ellerinden, küçüklerin gözlerinden öpüyorum. Atatürkçülere selam ediyorum; korkaklara, yandaşlara, menfaatperestlere bir şey yok…
Hiç yorum yok...