Haberler


ATATÜRK, BOP/AKP SALDIRISINI DA DİZE GETİRİYOR!
  • Yorumlar: 0
  • 05 Kasım 2012 00:00
  • Haber kategori: Çayyolu
  • Ekleyen:
  • Ziyaretler: 1927
  • Son Güncelleme: -/-
  • (Güncel Beğeni 0.0/5 Yıldızlar) Toplam Oylar: 0

ATATÜRK, BOP/AKP SALDIRISINI DA DİZE GETİRİYOR!

0 0

Prof. Dr. Özer OZANKAYA 

Geçerli bir düşünce dizgesine dayalı olmayan hiçbir toplumsal ve siyasal eylemin başarılı olamayacağı, hiçbir savaşımın kazanılamayacağı bilimsel   bir gerçektir.

Hergün onbinlerce, özel günlerde milyonlarca insanın Anıt-Kabir’i ziyaret etmesi, Atatürk’ün geçerli  bir  güçlü  düşünceyi temsil etmesinden dolayıdır.  

Mustafa Kemal Atatürk,   hem  insanlığın karabasanı     sömürgeciliği dize getiren, hem de      bütün insanlık için   özgürlük, bağımsızlık, barış ve gönenci     gerçekleştirmenin yolunu gösteren    uygarlık tasarımı değerinde bir düşüncenin mimarı ve uygulayıcısı olan, eşsiz bir önderdir. 

Sömürgeciliği hem savaş meydanında  yenilgiye uğratmak, hem de   bir daha sömürgeci pençesine düşmemenin, yani "bir daha kurtulmak zorunluluğunda kalmamanın" siyasal, toplumsal, ekonomik, kültürel alanlardaki gereklerini görüp kurumlaştırmak, kuşku yok ki uygarlığa  yapılan en temelli katkılardan biridir.  

Kurtuluş Savaşıyla olduğu gibi,  onu izleyen toplumsal devrimler  aşamasıyla da  Türk Devrimi,    insanlığa ne kapitalizmin   ne de sosyalizmin   yapamadığı   böyle görkemli bir katkı niteliğindedir. 

Atatürk'ün kendisi de, önderliğini yaptığı büyük devrimin insanlığın kültürüne   görkemli  bir katkı oluşturduğunu biliyordu. "Türk Devrimi, tüm uygar insanlığın dikkatle üzerinde    durmasına değer bir hareketin adıdır."  derken,  bu bilincini dile getiriyordu.  

BUGÜNKÜ ADIYLA SÖMÜRGECİLİK: YENİ DÜNYA DÜZENİ VE BOP!

Bugün insanlığın en baş sorunu,     vurucu gücünü ABD'nin oluşturduğu,     Batı Avrupa devletlerinin de  desteği ile   yeniden ve daha azgın biçimde hortlayan, beş kıtada da yüz milyonlarca insanı yoksulluk düzeyinde, bir bölümünü savaşlar ve açlık ortamında yaşatan,   adına   Yeni Dünya Düzeni denilen küresel çaplı sömürgeciliğin ve onun Orta Doğu ve tüm İslam ülkelerindeki adı olan Büyük Orta-Doğu Projesi saldırısının nasıl yenilebileceği sorunudur. İşte Mustafa Kemal Atatürk, tam da bu sorunun yanıtını vermiş, yani   maddi gücü ne olursa olsun dünyada hiçbir devlet gücünün ne kendi ulusuna, ne başka  uluslara dilediğini yapamayacağı bir ortamın nasıl sağlanabileceğini  görüp göstermiştir.

SÖMÜRGECİLİĞİ DİZE GETİRECEK DÜŞÜNCE: ULUSAL EGEMENLİK İLKESİ!

a)        Mustafa Kemal Atatürk’ün bu katkısını anlayıp açıklamak için önce bir gözlem yapalım: 

 

ABD’nin  önceki Dışişleri Bakanı Powell'ın Atatürk'ün önderliğinde kurulan laik  Türkiye Cumhuriyeti'ni "İslam Cumhuriyeti" diye nitelemesi, Batılı devletlerin kendileri dışındaki dünyada demokrasi istemediklerinin açık göstergesidir.  

 

Çünkü  hâlâ ayıp saymadıkları sömürgeciliği, orta-çağ artığı baskıcı yerli yöneticilerin işbirliği ile yürütebileceklerini bilmekte ve laikliğin, yani  özgür ussal düşüncenin toplum düzenini belirlemesi demek olan demokrasinin önünü kesmektedirler.  

 

Batı'nın uluslararası politikadaki stratejisi, her zaman bu sömürgeci amaçlarıyla biçimlenmiştir. Onun için Atatürk Türkiyesi'nin laik cumhuriyet düzenini tüm Orta Doğu ve Avrasya'daki  sömürgeci amaçları önünde engel olarak görmekte, örnek       olmaması için doğduğu ülkede, yani Türkiye'de     boğmak istemektedir.

Atatürk bu tanıyı koymuş, Batı sömürgeciliğinin  dünya ölçüsündeki     demokrasi düşmanlığını görmüş ve sergilemiştir:

"Türkiye'nin bugünkü savaşımı yalnız kendi adına ve he­sabına olsaydı, belki daha kısa, daha az kanlı olur ve daha çabuk bitebilirdi. Türkiye'nin savunduğu, bütün ezilen ulusların, bütün Doğu'nun dâvâsıdır." 

b) Atatürk,  Siyaset Batısı olarak adlandırdığı sömürgecilerin en büyük destekçisinin sömürgeleştirmek istedikleri ülkelerdeki ortaçağcıl baskıcı güçler olduğunu, sömürgeciliği dize getirecek asıl gücün ise, ulusa karşı sorumlu yönetim düzeni olduğunu bildiklerini, bu nedenle       asıl olarak  demokratik gelişmeyi engellemek istediklerini   de açıkça belirtiyordu:

"Efendiler, yabancılar halifeliğe saldırmıyorlardı. Ama Türk ulusu saldırıdan kurtulamıyordu ...  Türk ulusuna kolaylıkla saldırabilmek için halifeliğin devam etmesini yeğliyorlardı."  

c) Bu tanıyı koyan Atatürk,   sömürgeci saldırısını dize getirecek stratejiyi  "ulusal egemenlik" ilkesine dayandırıyordu:   

Türkiye  halkının sultanların, halifelerin    uyruğu, şeyhlerin, dedelerin .. bağımlısı olmaktan çıkıp, egemenliğin gerçek sahibi konumuna yükselmesi, devletin gerçek kurucusu ve yürütücüsü olarak insan ve  yurttaş hak ve özgürlüklerine kavuşma­sı zorunluydu. 

Ulusun bağımsızlığı için  ilk yükselttiği ses olan  Amasya Genelgesi, ulusal direniş hareketini  tüm ulusun gönlünde ve kafasında    meşru  temeline kavuşturmuştu:  "Ulusun bağımsızlığını yine ulusun azim ve kararı kurtaracaktır. Bunun için Sivas'ta bir genel kongre toplanacaktır." 

Stratejisini, bir ulusun azmini hiçbir sömürgeci gücün alt edemeyeceğine olan güvenine dayandırıyordu: 

"Dünya ulusumuzun yaşamına ya saygı gösterip onun birlik ve bağımsızlığını onaylayacak, ya da son topraklarımızı son insanlarımızın kanıyla suladıktan sonra, bütün bir ulusun ölüsü üzerinde kabul edilmeyen istila hırsını gidermek zorunda kalacaktır. Bu türlü bir vahşiliğe ise bugünkü insanların duyguları artık katlanamaz. Ulusun bu isteğini anlayan yöneticilerin görevi çok açıktır: ulusun güvenini kazanmak, içtenlikle, duraksamasız çalışmak..."  "Ulusal egemenlik öyle bir ışıktır ki, onun karşısında zincirler erir, tac ve tahtlar batar, yok olur. Ulusların tutsaklığı üzerine kurulu kurumlar her yerde yıkılmaya yazgılıdırlar."

ç) Bugün için de altın değerinde temel   bir saptama: ulusal bağımsızlık savaşında teröre yer yoktur!

Mustafa Kemal bağımsızlık savaşının bu temel başarı koşulunu,  ancak  ulusun vicdanında meşru sayılan bir girişimin yerine getirilebileceğini,  üstlendiği görevin hiçbir anında göz ardı etmemiştir. 

Sömürgeciliği dize getirmek, ulusun gözünde ve gönlünde her zaman gerçek anlamda meşruluğunu korumaya bağlıdır. Böyle bir yönetim ise   her yaptığının hesabını ulusa veren ve her zaman  ulusun güvenini taşıyan  bir yönetim olabilir.   Bu, ancak hukuk ve yasa üstünlüğü ile sağlanabilir.  

Günümüzde tüm Batılı devletlerin elbirliği ile yürüttüğü   sömürgeciliği başarıyla altetmede bu noktanın yaşamsal önemi vardır. Şöyle ki: sömürgeciliği dize getirip ortadan kaldırmak için zorunlu olan    uygarlık tasarımı ölçeğinde bir strateji, asla terör yoluyla, eşkiyalıkla başarılamaz.   

Çünkü terör, en başta ona başvuranların meşruluğunu ortadan kaldırır. Bu ise halk  desteğinin oluşamaması ya da yitmesi, hatta Irak, Libya, Suriye’de olduğu gibi halkın iç savaşlar  içine gömülmesi  demektir. Ve sömürgecinin asıl istediği de budur!

Bunu çok iyi bilen Mustafa Kemal, İstanbul  hükümetinin Erzurum Kongresi'ni engellemek üzere gönderdiği yeni valinin  Kop dağlarında ya da Zigana Geçidinde yok edilmesini öneren Rize delegesine, çok kesin ve çevik biçimde şu yanıtı vermişti: 

"Ne diyorsunuz! Biz dağda, şehirde yol kesip adam mı öldüreceğiz! Bizim yönetimimizde hiç kimse yetkili makam dışında hiçbir biçimde cezaya çarptırılamaz. Bugünden tezi yok, sizin de böyle bilmeniz gerekir."

Nitekim Mustafa Kemal Anadolu'da yeni askeri ve mülki yöneticiler atamaya girişmemiş,   ulusun vicdanında ulusal direnişin meşruluğu pekiştikçe  görevde bulunan yöneticiler akın akın ulusal örgütün yanında ve içinde yer almışlardır. 

Öte yandan başlangıçta çeteler biçiminde beliren  ulusal direnişin yerine tezelden yasalara bağlı düzenli ordu kurup geçirmesi, bunu engellemek isteyen ve ordu içinde yuvalanan Ethem Çeteciliğinin bastırılması, bunun da   Türkiye Büyük Millet Meclisi  Orduları eliyle   gerçekleştirilmesi, hep bu ulusal egemenlik ilkesini meşruluk temeli yapmış olmasının ürünleridir. 

Yunan işgalinin her gün genişlemekte olmasına karşın Mustafa Kemal'in hemen tüm çabasını Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni toplamaya harcamakta olmasını  sorgulayan Yunus Nadi'ye verdiği yanıt, bu bilincin göstergesidir: 

"Ordu demek binlerce yurt çocuğunun savaş cephelerine sürülmesi demektir. Ordu demek, tüm ulusun maddi varlığına el konulması demektir. Böyle kararları almaya ancak ulusun temsilcilerinin oluşturduğu bir Meclis yetkili olabilir. Onun için önce Meclis, sonra ordu!"

İşte sömürgelikten kurtuluşun bu altın anahtarıdır ki, Türk ulusuna son güç kalıntılarını Mustafa Kemal'in önderliğinde birleştirip topyekûn bir kurutluş savaşına girme olanağını vermiştir. Topyekûn savaş! Evet sömürgelikten kurtuluşun bundan başka yolu yoktur! 

İŞTE 90 YIL ÖNCE SÖMÜRGECİ BATI’YI TEPELEYİP TÜRK KURTULUŞ SAVAŞINI ZAFERE ULAŞTIRAN   GÜÇ, ATATÜRK’ÜN UYGULAMAYA GEÇİRDİĞİ UYGARLIK TASARIMI ÖLÇEĞİNDEKİ BU BÜYÜK DÜŞÜNCEYDİ. 

BUGÜN DE YDD/BOP SÖMÜRGECİ SALDIRISINI YENİLGİYE UĞRTACAK GÜÇ, YİNE ULUSAL EGEMENLİK İLKESİNİN DOĞRU ANLAMI VE DÜRÜST UYGULAMASI ÜZERİNE DAYALI BU   BÜYÜK DÜŞÜNCE GÜCÜ OLACAKTIR.

AKIN AKIN ANIT KABİRE AKAN MİLYONLARCA YURTTAŞ, ATATÜRK’ÜN    90 YIL ÖNCE OLDUĞU GİBİ BUGÜN DE SÖMÜRGECİ BATI’YI VE İÇİMİZDEKİ İŞBİRLİKÇİLERİNİ YENECEĞİNİN GÖSTERGESİDİR! 

ANISI ÖNÜNDE, EN DERİN BAĞLILIK VE GÖNÜL-BORCU DUYGULARIYLA, SAYGIYLA EĞİLİYORUZ.

Paylaş
  • Twitter
  • del.icio.us
  • Digg
  • Facebook
  • Technorati
  • Reddit
  • Yahoo Buzz
  • StumbleUpon

Hiç yorum yok...

Bilgi! Maalesef sadece kayıtlı ve giriş yapmış kullanıcılar yorum gönderebilir. Giriş yapın veya Kayıt olun.