Dört bir yandan kervanlar yola çıktı...
İlk kervan Artvin’den, ikinci kervan Hasankeyf’ten, üçüncü kervan Sarıkeçililer develeri ile Orta Toroslar’dan..
Dördüncü kervan süslenmiş at arabaları ile Bodrum’dan...
Güney Ege kervanı İzmir’den...
Kuzey Ege kervanı Edremit’ten...
Trakya kervanı Edirne’den...
Yurdun dört bir yanından insanlar, kervanlar oluşturarak Ankara’ya yürümeye başladılar...
40 gün, 40 gece yol alacaklar...
Bu büyük yürüyüşün adı:
“Anadolu’yu vermeyeceğiz...”
(Google’dan yürüyüşün harita ve fotoğraflarını bulup izleyebilirsiniz.)
İstedikleri şey:
Çalınan, yağmalanan, yok edilen yurt...
Madencilere satılan ormanlar...
Holdinglere peşkeş çekilen dereler...
Kurutulan sulak alanlar...
Nükleer enerji...
GDO’lu üretim...
2-B yağması...
Kadın, erkek, genç, yaşlı...
Yüzü yanık, ayakları su toplamış, gözleri uykusuz, yorgun insanlar...
Ama yürekleri, savundukları dağlar kadar büyük... Yurt sevgileri, geri istedikleri ırmaklar kadar coşkulu...
Duyguları, özlemini çektikleri hava kadar temiz...
Gerçek yurtseverler köy köy, kasaba kasaba, il il yürüyüşe geçtiler...
Çünkü...
Çünkü Anadolu’yu düşman alsaydı bu kadarını yapmazdı...
Karadeniz’in kurumuş derelerini, Ege’nin taşocaklarına dönmüş ormanlarını, Akdeniz’in beton yığını olmuş koylarını görseniz...
Ağlarsınız...
Hiçbir vicdansız bunu yapamaz...
İşte her sorumlu ve bilinçli insan gibi “ağlamaktan ve dövünmekten başka yapılacak bir şey var” diyen o yürekli insanlar onlar...
Yollara düştüler...
40 gün, 40 gece...
Ankara’ya yürüyorlar...
Vicdansızlığa, soyguna, hırsızlığa, yağmaya karşı aslında...
Önünüzden geçerken çiçek atın onlara...
Üç adım olsun yanlarında olun...
Belki bir bardak su isterler...
Ama bu yurt bizim, mutlaka siz de haykırın:
“Anadolu’yu vermeyeceğiz.”
BEKİR COŞKUN
Cumhuriyet - 10.04.2011
Hiç yorum yok...