Uğur Dündar Kanal 8’de iktidar ve bazı medya patronları için ilginç şeyler söyledi. Söylenenler herkes tarafından biliniyor olsa da, yine de onun ağzından duymak başka oluyor.
Star’dan ayrıldıktan sonra, önce Datça Belediyesi tarafından düzenlenen bir söyleşide konuşmuştu. Oradaki konuşmasında da gördüğü baskılardan söz etmiş ve ‘Sadece Ecevit döneminde baskı görmedim’ demişti. Onun bu sözlerini ne yazık ki sadece bir iki gazete ‘yazmaya değer’ buldu. Ötekiler ise- herhalde, ne olur ne olmaz diye düşünerek- es geçtiler.
Haksız da sayılmazdılar. İktidara yalakalık yapmadığı için işinden kovulan Uğur Dündar örneği önlerinde dururken, onu haber yapmak çok da akıllıca olmazdı!…
Dündar’ın medyanın kirli çamaşırlarını ortaya koyması bir yana, beni en çok Datça konuşmasında Ecevit için söyledikleri etkiledi.
Çünkü bugünkü AKP yönetiminin basına nasıl bir baskı uyguladığını ve medya patronlarının da bu baskı karşısında nasıl yerlerde süründüğünü görünce Ecevit’in medya saygısı çok büyük anlam kazanmış oldu.
Onunla ilgili iki anımı anlatacağım.
İlki, basın-Ecevit ilişkisinde Rahmetliyi çok üzen bir olay.
Belleklerimizi biraz yoklarsak, anımsarız! Başbakanlığının son döneminde rahmetli Ecevit için bazı kalemler acımasız şeyler yazmış, onu itibarsızlaştırmak için ellerinden geleni yapmışlardı.
Üstelik bunlardan biri, Ecevit’in de saygı duyduğu bir gazeteciydi.
Düşünebiliyor musunuz, gazeteci denince gözleri parlayan, kendisi için kötü şeyler yazsa bile gazeteciye toz kondurmayan Ecevit, o gazeteci tarafından hiç beklemediği kadar aşağılanıyordu…
****
Onun, vücut fonksiyonları ve ruh sağlığı ile ilgili onur kırıcı şeylerin yazıldığı bir gün, TBMM kulisinde milletvekillerinin arasına gelip oturmuştu. Yanına, o ünlü gazetecinin gazetesinden bir muhabir yaklaştı. ‘Efendim ben… gazetesindenim” diye konuşmaya başlayınca, Ecevit ayağa kalktı, ona gülümseyerek -sanki o kötü şeyler, o gazetede yazılmamış gibi- ‘Buyrun oturun sayın…” dedi.
Sonra ona çay ikram etti. Sorduğu soruları yanıtladı. Gazeteci istediğini öğrenmiş, ayrılmak için izin isteyerek ayağa kalkmıştı. Ecevit de -her zaman yaptığı gibi- ayağa kalktı. Onu uğurlarken, şunları söyledi.
“Eğer gazetenize uğrar da, …Beyi (o kötü makaleyi yazan) görürseniz, lütfen ona söyleyin; yazılarını hiç kaçırmıyorum!”
Muhabirin yüzü kızarmıştı…
Eminim Ecevit’in, o aşağılayıcı makaleyi yazan gazeteciye yaptığı en ağır eleştiri, sadece yarı sitem taşıyan bu sözleri olmuştu…
Bugün basının ne hale geldiğini gören o ünlü gazeteci herhalde Ecevit için yazdıkları nedeniyle bugün büyük pişmanlık duyuyordur…
***
Ecevit zamanında hiçbir baskı altında kalmadan çalışanlar sadece basın mensupları değildi. Onun, devletin hiçbir kurumuna kişisel ya da siyasal bir baskı yapmadığını herkes bilir.
Hiç unutmuyorum, yine bir gün TBMM kulisinde aramızda oturmuş ve -Rahşan Hanım’dan gizli- bir sigara tüttürüyordu. Batı illerinden bir milletvekili arkadaşımız,
“Efendim, bizim ilin valisi bir koalisyon ortağımızın il başkanı gibi çalışıyor…” diyerek bir yakınmasını dile getirmişti.
Ecevit’in biraz rahatsızlık duyduğunu yüzünün gerilmesinden anlamış ve ne yanıt vereceğini merak etmiştik.
Önce biraz susmuş sonra da milletvekilinin gözlerine bakarak,
“Sayın …” demişti. “Valiler devletin illerdeki en yüksek makamında otururlar. Onlar Sayın Cumhurbaşkanı’nı temsil ederler. Ne yazık ki hükümetle bir ilgileri yoktur. Bu nedenle onlara karışmamız doğru olmaz!”
Bir başka zamanda da, bir arkadaşımız DSP’li bir belediye başkanından yakınmıştı Ecevit’e. Ona verdiği yanıt da hemen hemen aynıydı.
“Belediye başkanlarımızın görevleri çok zor. Onları rahat bırakmamız gerekir!”
****
Bir de bugüne bakalım!
İktidarın il başkanı gibi kullanılan valilerin sayısı az mı?
Peki, ya AKP’li belediyelerin her tür yolsuzlukları örtülürken, AKP’li olmayan belediye başkanlarına yapılan zulüm! Yapılanlarda insanlıktan ve etik değerlerden bir iz görebiliyor musunuz? En yakın örnek İzmir’de yaşanıyor. Bu zulüm değil de nedir?
Medya üzerindeki baskılar da vahim ötesi! Ne ahlak ve ne de etik değer bıraktılar. Ecevit’in, kendine hakaret edenlere bile gösterdiği toleransı düşününce bugün geldiğimiz nokta yüreğimizi yakıyor. Onun demokrasi anlayışını bir kez daha saygıyla anımsıyoruz.
Ancak!...
Onun büyüklüğünü, insana ve kurumlara saygısını anımsamak ve anlatmak için illa da medyadan kovulmak mı gerekiyor?
Keşke, kalemler yazarken ve sesler dinleyiciye ulaşırken bir şeyler söylenebilse!
****
Anlaşılan, Ecevit söz konusu olduğunda iki Fatiha’yı birden okumak gerekiyor.
Biri rahmetli Ecevit’in ruhu için, diğeri de yok edilen tüm ahlaki değerlerin-bu arada gazeteciliğin de- ruhu için…
Suat Çağlayan
Odatv.com
Hiç yorum yok...