Ülkemizde bir haftadır büyük rüşvet ve yolsuzluk soruşturması gündemdedir.
Bazı bakanlar, oğulları, siyasetçiler, iş adamları ve bürokratların adlarının karıştığı soruşturmanın bu aşamasında, kimi bakan çocuklarının da içinde bulunduğu 24 kişi tutuklanmıştır.
17 Aralıktan bugüne yaşanan gelişmelere baktığımızda iktidar, hedefte kendisinin olduğu savıyla;
Soruşturmayı yapan adli kolluk kuvvetinde görevli emniyet müdürlerini görevden alarak yeni atamalar yapmış,
Soruşturma savcıları ve emniyet görevlilerine karşı ağır ithamlarda bulunmuş,
Adli Kolluk Yönetmeliğinde, kanuna ve ruhuna aykırı olarak; kolluğun yürütmenin kontrolünde olmasını sağlayacak, iktidardakiler ile yakınlarına "suç işleme özgürlüğü" getirecek değişiklikleri yapmış,
Soruşturmanın kamuoyuna açıklanmasından bir hafta sonra, rüşvet ve yolsuzluk suçlamasında adları geçen bakanlardan ikisi istifa etmiş, diğerleri tasarruflarına devam etmektedir.
Soruşturmayı etkileme çabası olarak değerlendirilebilecek şekilde, Adalet Bakanı, İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı ile görüşmüş, nitekim sonrasında soruşturmaya iki yeni savcı dahil edilmiştir.
Tüm bu adımlar, söz konusu soruşturmanın sağlıklı yürütülmesini engellemeye yöneliktir. Ayrıca Yargıya açıkça müdahale amacı taşımaktadır.
Bu süreç içerisinde, ortaklıkları bozulan iktidar ve cemaatten gelen açıklama ve itiraflar -Başbakan'ın danışmanı Yalçın Akdoğan, "milli orduya kumpas kurulduğunu" yazmıştır-, Ergenekon, Balyoz, Oda Tv ve benzeri davalardaki yıllardır dile getirdiğimiz hukuksuzlukları doğrulamıştır. Söz konusu davaların gözden geçirilmesi ve mağduriyetlerin en kısa zamanda giderilmesi zorunlu olmuştur.
Ancak, her iki süreci birbiriyle kıyaslamak doğru değildir. Çünkü rüşvet ve yolsuzluk soruşturmasında, bizzat muhatap siyasetçilerin dahi inkar edemediği kasa kasa, kutu kutu deliller basında yer almaktadır. İstifa etmek zorunda kalan eski İçişleri Bakanı Muammer Güler, İstanbul'da bir banka şubesi personeli tarafında hesabından çekilen 908 bin TL için ilgilileri neden mahkemeye vermediğini halen açıklamamıştır.
Hukuksuz davalardaki usulsüzlükler ise bilirkişiler tarafından defalarca kanıtlanmıştır.
Atatürkçü Düşünce Derneği olarak;
Rüşvet ve yolsuzluk soruşturmasının "iktidar-cemaat çatışması", "iktidara komplo" iddiaları ile perdelenmesi, unutturulması ve üzerinin örtülmesine, hangi çevreden kaynaklanırsa kaynaklansın yargıya yönelik kuşatma ve baskıya şiddetle karşı çıkıyoruz.
Yaklaşık iki yıldır meydanlarda, yakın zamanda “Gezi” ve sonrasında tüm yurda yayılan eylemlerde kendisini gösteren halkın gücü, iktidarın sallanmasını sağlamıştır. İktidarın baskıcı tutumunu arttırması, hukuk ve demokrasi dışı adımları, bu gücün karşısında duyduğu çaresizlik ve şaşkınlıktandır.
Önemli olan, önümüzdeki seçim sürecinin, “ulusal” yönetimi iktidar yapacak bir geleceğe yol açabilmesidir. Halkın kararlılığı, gücü ve iktidar partisi içinden de olmak üzere hukuk ve demokrasi kurallarının işlemesini isteyen herkesin çabası, bu doğrultuda olmalıdır. Böyle bir sonucun, aradığımız hukuk devleti ve yargı bağımsızlığını sağlayacak adımların atılması için de bir başlangıç olacağına inanıyoruz.
Saygılarımla.
Tansel ÇÖLAŞAN
Genel Başkan
Hiç yorum yok...