Basit Forum


Tüm Mesajlar Görüntüleniyor › Ziyaretçi Defteri

Lütfen Giriş Yap veya Kayıt Ol!

Ziyaretçi Defteri Arşivi

Ara

  • CNN TÜRK kanalında eski bir mimarlık masalı
           
              Beypazarı'nın guşganaları
           
              Dizilere bu yıl üç milyar dolar harcanmış. İyi para da çoğunda mantık hataları dolu.  Seyrederken bulup üstüne konuşunca "seninle dizi izlenmez" diyerek beni kovalıyorlar.
              Mesela bugün eski AST'ın kıdemli ÜST bir oyuncusu olan Müberrra'nın Sürahi Teyze karakterini canlandırdığı YAŞASIN MEŞHURİYET ÇAĞI dizisi var. "Yaşasın Meşhuriyet Çağı" kitabının yazarı Sayın Doçent Tayfun Atay benim de Kirmir Apartmanı'ndan komşum "keşke onun gibi olsam" dediğim düzgün insanlardan biri. Sayın Can Dündar'ın da otuz yıllık mahalle arkadaşı.
              İkincisi diyalektik bir dizi; Hırsız-Polis; yani her şey zıttının mevcudu.

              Siz Çayyolu sakinlerine, bugün saat: 23.00'te fırsat bulursanız CNN TÜRK'te, Ali Rıza Bey Ormanı'ndaki gezginlere benzemeyen kaliteli insan, gurme Mehmet Yaşin Bey'in belgeselini izlemenizi önerebilirim.
              Saygılarımla.
    Tarih: 21 Aralık 2006 20:51 Ekleyen:
  • ÇIRPINAN KURBAĞA OLMAK

    ***İki kurbağa, süt dolu bir kazana düşmüşler. Kurbağalardan biri bakmış ki çırpınmak, çabalamak nafile; ölüm kaçınılmaz. "Nasıl olsa kurtulmak mümkün değil" diye düşünmüş ve kendini bırakıvermiş. Arkadaşının boğulduğunu gören ikinci kurbağa ise çırpınmaya devam etmiş. Bacaklarını vuruyor, oradan oraya yüzüyor ve var gücüyle kurtulmaya çabalıyormuş. Bizim kurbağa o kadar çok çırpınmış, o kadar çok dövünmüş ki bir süre sonra sütün yüzeyinde bir yağ tabakası oluşmaya başlamış. Çünkü kurbağanın bacakları bir yayık görevi görüyormuş. Yağ tabakası giderek kalınlaşmış ve kurbağanın hayatı kurtulmuş.  ***  Bu kıssadan çıkarmamız gereken birinci hisse şu : Kurbağa çırpınmaya başladığı zaman, sütün üzerinde bir yağ tabakası oluşturabileceğini bilmiyordu. Sonunu düşünmeden kendisini kurtarmak için çabaladı ve bu bilinçsiz çabası sayesinde kurtuldu. İkincisi hisse ise şöyle: Eğer ilk kurbağa da hemen pes etmeyip çırpınmayı sürdürseydi, hem kendini kurtaracaktı hem de iki kurbağanın çabasıyla süt daha çabuk yağ bağlayacaktı. Demek ki durum ne kadar kötü görünürse görünsün, hayatta ve ayakta kalma refleksini sürdürmemiz gerekiyor. Belki de önümüz, şu anda göremediğimiz fırsatlarla dolu. "Don't give up!" sakın pes etme!
    Dolayısıyla bu (Çayyolu tepesindeki Eyfel Kulesi gibi dikili duran Baz istasyon direğinin kaldırılması) krizi bir kurbağa kadar ciddiye alıp, Çayyolu Platformunun değerli üyelerine yardımcı olmaya çalışmaktan başka görevimiz yok! Haydi başlayalım bacaklarımızı sallamaya! Bakarsınız Bu PAZAR günü ortalık kaymak gibi olur!

    Tarih: 21 Aralık 2006 20:22 Ekleyen:
  • BUGÜN SÖYLEYİN

        Kimi zaman duygularımızı kendimize saklamak daha güvenlidir. Ancak değer verdiğiniz kişilere duygularınızı açıklamak önemlidir. Bazen açık yüreklilikle tartışmaktan dolayı zarara uğrasam bile bu tavrımı korumaya çalışırım. Bu itibarla Sayın Mehmet Gürer Bey ve Sayın Sakin Sakin'e bahçemizin üzerinde gökkuşağı oluşturdukları için kendilerine ailem ve kendi adıma tekrar teşekkür ederim.   
        Ben, dört aydır bahçemize tek-tük çay içmeye gelen olmasına rağmen "herkes bildiği kadar düşünür" atasözünü kendime dayanak yaparak burada amatörce "çürümesin, yansıt" köşesi yapmaya çalıştım. Oysa yansıtmaya çalıştıklarımı hiç bir katkıda bulunmadan eleştirenlere karşı sadece 12.12.2006 tarihinde ortaya çıkan genç bir işletmeci şahsımla ilgili duygularını bir maden sulu kahve bahanesiyle açıkça bahçemizde yazdı. Kendisine de ayrıca tekrar teşekkür ederim.
    Tarih: 21 Aralık 2006 20:20 Ekleyen:
  • HAYAT
    Hayat çetele tutmak değildir.Seni kaç kişinin aradığı, kiminle çıktığın, çıkıyor olduğun veya çıkacağın demek de değildir. Kimi öptüğün, hangi sporu yaptığın veya kimlerin seni sevdiği de değildir. Hayat ayakkabıların, saçın, derinin rengi, nerede yaşadığın veya hangi okula gittiğinde değildir. Aslında hayat, notlar, para, giysiler, girmeyi başardığın yada başaramadığın okullarda değildir. Hayat çok arkadaş sahibi olmak yada yalnız olmak, kabul görmek yada görmemek de değildir.

                Hayat, kimi sevdiğin ve kimi incittiğindir.Kendin için neler hissettiğindir. Güven, mutluluk ve şefkattir. Arkadaşlarına destek olmak ve nefretin yerine sevgiyi koymaktır. Hayat kıskançlığı yenmek, önemsemeyi öğrenmek ve güven geliştirmektir. Neler söylediğin ve ne demek istediğindir. İnsanların sahip olduklarını değil, kendilerini olduğu gibi görmektir. Her şeyden önemlisi, Hayatını başkalarının hayatını olumlu yönde etkilemek için kullanmayı seçmektir .İşte hayat bu seçimlerden ibarettir.

    SİZ ÇAYYOLU SAKİNLERİNİ ÖZELLİKLE DE ALİ RIZA TEPESİNE KOMŞU OLAN SİTELERDE OTURANLAR İLE 75.YIL LİSESİNE GİDEN TÜM ÖĞRENCİLERİMİZİ VE VELİLERİNİ (Hayatlarının 1-2 saatini başkalarının ve kendilerinin hayatını olumlu yönde etkilemek ve  Baz istasyonunun kaldırılmasının sağlanması için) 24.12.206 PAZAR GÜNÜ SAAT:14.00’DE ÇAYYOLUNUN EN YÜKSEK TEPESİNE BEKLİYORUZ.
    Tarih: 21 Aralık 2006 19:28 Ekleyen:
  • GÜZEL BİR GÜNÜN ARDINDAN!!!
    (OKUYANLARA UNUTTUKLARI ŞEYLERİ HATIRLATACAK GÜZEL BİR MAKALE)
                                    BİBER DOLMASI

    Kadın

    Bir elinde yemek tarifi, bir elinde biber dolması malzemeleri, mutfak masasının üzerinde son yemek denemesini gerçekleştiriyordu. Biber dolması yapacaktı sevdiğine. Evlendiğinden beri ya hazır yemeklerle ya da dışarıda özel restaurantlarda geçiyordu akşam yemekleri. Bugün tanışmalarının beşinci yıldönümüydü. Tabi sevgili kocasının hatırına bile gelmeyecekti bugün. O ne denli hatırlıyorsa eşi de o denli unutuyordu.

    'Olsun her şey karşılıklı mı olmalı bazen mutluluk tek taraflıdır. Bugün de ben mutlu edeyim onu...' diye geçirdi içinden. Öncelikli kararı güzel ve mükellef bir sofraydı. Sonra kuaföre gidecek, son aldığı yeşil elbisesini giyecek, eşinin işten eve dönmesini tam teşekküllü bekleyecekti. Yemek kitaplarını karıştırırken biber dolmasının resmi çıktı karşısına. Öyle de güzel süslemişlerdi ki. Çok severdi sevdiği...Bulmuştu, biber dolması yapacaktı. Hemen evdeki malzemeyi gözden geçirdi. Kırık pirinç,baharat ve tabi dolmalık biber eksikti. Bir koşu aldı marketten ve yapmaya koyuldu harcı. Soğandı, prinçti, salçaydı, baharattı derken hazırdı işte dolmanın içi. Ha unutmadan az bir şey su ekleyelim ki kuru olmasın dolmanın içi. Bir yandan kendisiyle eğleniyor, bir yandan ortaya bir şey çıkartmanın mutluluğunu yaşıyordu. Evlenene kadar çalışmış, ev işleri ve yemek konusunda bilgi sahibi olmasına pek fırsatı olmamıştı. Evlendikten sonra eşinin isteği üzerine işi bırakmış ve evinin hanımı olmuştu.

    Dolmanın saplarını ayıkladı tarifteki gibi. Evet sıra içi doldurmaya gelmişti. Özenle doldurdu dolmaları ve tencereye gayet muntazam dizdi. Resimde olduğu gibi üzerlerini domates ve maydanozla kapadı. Salçalı suyunu döktükten sonra kısık ateşte ocağa koydu.Bu yemek tek başına yeterli değildi. Salata, soslu makarna ve çorba yaptı sevdiğine, sevgiyle...Yemek piştikten sonra koşa koşa kuaföre gitti. Saçlarına fön çektirdi. Eve geldiğinde sırtında çuval taşımış kadar yorgundu. İlk önce özenle sofrayı hazırladı. Mum koymadı sofraya. Sevmezdi kocası, "Bu kadar romantizm ağır geliyor" derdi. Biraz dinlendikten sonra giyindi ve eşini beklemeye başladı. Yarım saat geçmeden kapı çalındı. Heyecanla kapıya koştu, açtı...

    Adam

    Sabah gözlerini açtığında işe yarım saat geç kalmıştı. Alarmı erken kapattığı için eşi de duymamıştı. Eşine baktı sevgiyle. Bir kuğu gibi güzel, zarif, masum uyuyordu. Yanağına küçük bir öpücük kondurdu.

    'Ne çok mücadele ettim senin için, sen bilmesen bile...Ne çok seviyorum seni aşkım, sevgimi gösteremesem bile...'diye geçirdi içinden. Aceleyle giyinip çıktı evden. Trafik iyice sıkışmış, işe daha da geç kalmıştı. 'Keşke arabayı almasaydım da otobüsle gitseydim işe' diye söylendi kendi kendine. Ama iş işten geçmişti artık. İşe iki buçuk saat gecikmeli varabildi. Patronu çoktan gelmişti, üstelik katılması gereken toplantı da başlamıştı. Özür dileyerek girdi toplantıya. Patronu sert bakışlarıyla süzdü onu. Toplantının sonunda bayan müşteriyi bir türlü ikna edememişti. Bayan açacağı restaurantın romantik çizgiler taşımasını, kendisi ise restaurantın yer ve konum itibariyle buna elverişli olmadığını, klasik stilin daha hoş bir hava ortaya çıkaracağını savunuyordu. Sonuçta bayan müşteri aldığı yanıtlardan memnuniyetsizliğini apaçık belli ederek bitirdi toplantıyı. Bir gün içinde ikinci hatasıydı. Patronundan sıkı bir azar işitti. Hatta daha iyi bir iç mimar bulmakla tehdit etti onu.

    Hiç anlamamıştı, anlamayacaktı kadınlardaki bu romantizm merakını...Öğle yemeğinde telefonunun alarmı çaldı. "Tanışma Günümüz". İçi sıkıldı birden, çok ters bir güne denk gelmişti. Akşam nasıl oldu anlamadı. Eve dönerken bir kutu kokulu mum aldı sevdiğine. Evin birkaç köşesine koysun, mutlu olsun diye. 'Biraz adam et oğlum kendini, kadınların isteklerine, inceliklerine kulak ver'. Ama evin kapısını çalarken çoktan unutmuştu kendine verdiği sözleri...

    Eşi her zamankinden daha derin bir gülümsemeyle açtı kapıyı. Ne de güzel olmuştu. Ama sürekli toplantıdaki kadın aklına geliyor ve canı sıkılıyordu. Patronun yanında olması daha da sıkmıştı canını. İçeri girdi selam bile vermeden. İçinde belki bir kuş sütü eksik olan sofrayı görünce şaşırdı birden.

    "Siz kadınlar hemen her şeyi fırsat biliyorsunuz. Tanışma günü, evlilik yıldönümü yok doğum günü bir de yeni sevgililer günü çıktı başımıza. Allah sonumuza hayır getire." Birden fazla ileri gittiğini anladı. Eşinin gözleri dolmuş, ona bakıyordu. Bir kelime daha söylese ağlayacaktı.

    "Şimdi ne dedim ben, niye ağlıyorsun hemen. Pek güzel olmuş sofra, bir ortada mum eksik kalmış." Sesi sert ve alaycıydı. Güzel karısının gözlerinden yaşlar boşaldı. Birden içi burkuldu. Ne yapmıştı ki bu muameleyi hak edecek. Güzel bir sofra hazırlamış, kendisi için süslenmiş, akşama kadar yalnız başına onu beklemişti. Ya kendisi ne yapmıştı. Bir teşekkür bile etmeden kötü gününün hıncını almıştı ondan.

    "Ben sana bu sofrayı sevgimle hazırladım, biber dolmasını severdin sen, sevgimi kattım o harcın içine. Sen ne yapıyorsun şimdi bana? Koca bir hiçç. Sevda değil seninkisi...Koca bir hiççç..."

    Paltosunu giydi eşi, kapıyı çarpıp çıktı. Arkasından dur bile diyemedi. Masaya yöneldi. Gerçekten çok güzel yapmıştı dolmaları. Masanın ortasına yerleştirmişti süsleyip püsleyip. "Eşeklik ettin oğlum nasıl alacaksın şimdi gönlünü..."

    Kadın

    Ağlayarak aşağıya indi. Titreyen ellerle açtı arabanın kapısını. Sahile doğru sürdü arabayı. Anlayamamıştı. Neden böyle oldu, ne bitirdi bu kadar kısa zamanda sevdasını, ilgisini, saygısını...Sahile park etti arabayı. Kapıları kilitleyip çay bahçesine doğru yürürken fark etti arka koltukta duran küçük hediye paketini. Arabaya dönüp paketi aldı. Kartta ismi yazıyordu. "Aşkım, unuttum sandığın bugünü ben her gün ayrı bir şükranla anıyorum. Her gün, her an ayrı ayrı şükrediyorum Rabbime seni bana gönderdiği için. İyi ki varsın ve iyi ki hayatımdasın bir tanem. Seni çok seviyorum..."

    Paketi açtığında kokulu mumları gördü. Hediyesini arabada unutmuştu demek ki. Gözlerinden yaşlar boşaldı. Arabaya bindi tekrar.

    Eve dönüyordu...
    Tarih: 21 Aralık 2006 18:45 Ekleyen:
  • Galeryayı geçip, opetten sola dönecekseniz sadece 4 saniye süreniz var. Opet önündeki bu trafik ışığı sola dönüşe 4 saniye izin veriyor ve 56 saniye bekletiyor. 4 saniyede, acaba, kaç araba buradan dönebilir?
    Tarih: 21 Aralık 2006 15:48 Ekleyen: önderörnek
  • BİREYLERİN BAŞVURABİLECEĞİ YOLLAR
    Yurttaşlar bu konuda çeşitli mercilere başvurmakta sonuç alamadığı zaman hukuki yollara gitmekte ve fakat tüm bunları bilinçsiz ve bilgisiz bir biçimde yapmaktadır. Hangi merciilere ve hangi hukuki yollara başvuracağının bilinmemesi nedeniyle de toplumda bir karmaşa yaşanmaktadır.
    Medeni Yasa Açısından
    Medeni Yasa komşuluk hukuku bakımından kişilerin gayrimenkulu kullanmasına sınırlamalar getirmiştir. Medeni Yasanın 661. maddesine göre bir kimse mülkünü kullanırken hele sınai işler yaparken komşusuna zarar verecek her türlü taşkınlıklardan çekinmeğe mecburdur.
    Medeni Yasanın bu maddesine göre, bireylerin komşuluk hakkına dayanarak komşularından bu istasyonu kaldırmasını istemeye hakkı vardır.
    İdare Hukuku Bakımından
    Mevcut yasalara ve Çevre ve Sağlık Bakanlığının Genelgelerine göre valilikler elektromanyetik kirlilik yaratan baz istasyonları hakkında her türlü tedbiri almak, istasyonların denetlemelerini yapmakla görevlidir. Bireylerin baz istasyonları konusundaki şikayetlerini valiliklere bir dilekçe ile bildirmesi gerekmektedir
    Tarih: 21 Aralık 2006 15:26 Ekleyen:
  • Prof. Nükhet Turgut’un 3 Ekim 2000 tarihli yazısında da belirttiği gibi; "Bir hukuk devletinde bireylerin anayasa ile tanınmış hak arama özgürlükleri ve bu bağlamda tüm yetkili ve görevli birimlere başvurma hakları bu yönetmelikle iptal edilemez. Yine bir hukuk devletinde hiçbir idari birim kendi başına bir yönetmelik çıkararak başka idari birimlere, onların görev alanlarıyla ilgili mevzuatı çerçevesinde, verilen yetkileri ortadan kaldıramaz. Yetkilerin kullanılmasını engelleyemez. İdari birimler ancak kendi yetki alanları çerçevesindeki konularda söz hakkı sahibidirler
    Tarih: 21 Aralık 2006 15:24 Ekleyen:
  • Ulaştırma Bakanlığı tek yetkili sayılarak Çevre Bakanlığı devre dışı bırakılmış, kanunun Çevre Bakanlığına vermiş olduğu yetkiler Ulaştırma Bakanlığı tarafından gasp edilmiştir. Çevre Kanununa göre çevrenin korunması ve çevre kirliliğinin önlenmesi için gerekli tedbirleri alma görevi hiçbir ayrım gözetilmeden gerçek ve tüzel kişilere ve aynı zamanda bireylere verilmiştir. Çevre Bakanlığının kuruluş ve görevleri hakkındaki 443 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye göre "Çevre Bakanlığı çevreye olumsuz etkileri olan her türlü faaliyeti ülke bütününde izlemek ve denetlemek" görevine dayanarak mevzuat oluşturmak için çalışma yapma hakkına sahiptir. Bütün bu yasal düzenlemelere rağmen Ulaştırma Bakanlığının yasal dayanak olmadan kendini tek yetkili sayması, yetki gaspı oluşturduğu gibi haksız ve yasaya aykırıdır.
    Tarih: 21 Aralık 2006 15:22 Ekleyen:
  • 3. Başbakanlık Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumunun 7.8.2000 Tarihli Cep Telefonları ve Baz İstasyonları Konusu’ndaki Genelgesi (Ek III)
    Bu genelge ile de valiliklere geniş yetki verilmiştir. Genelgeye göre ; "Cep telefonu baz istasyonlarının sosyal hizmet kuruluşları (çocuk yuvaları, yetiştirme yurtları, huzurevleri, rehabilitasyon merkezleri, çocuk ve gençlik merkezleri, kreş ve gündüz bakımevleri, toplum merkezleri, kadın konukevleri ve diğer kuruluşlar) binalarının çatısına, bahçesine ve yakın çevresine kurulmasına izin verilmeyecektir. Daha önce bu yerlere kurulmuş olan cep telefonu baz istasyonları söktürülecektir. Ayrıca, elektromanyetik kirlilik konusunda Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu bünyesindeki tüm idari ve mesleki personel ile koruma ve bakım altında bulunan çocuk, genç, yetişkin ve kadınların bilinçlendirilmesi ve çevrenin korunması yönünde her türlü önlemler alınacaktır." Yukarıda belirtilen bütün önlemler, denetimler ve çalışmalar valiliklerce yapılacaktır.
    Çevre ve Sağlık Bakanlıklarının genelgeleri gibi bu genelgede, valilikleri yetkili ve görevli sayan, sağlık ve çevre gibi hususlara öncelik ve önem veren hükümleri ihtiva etmektedir.
    Tarih: 21 Aralık 2006 15:21 Ekleyen:
Lütfen Giriş Yap veya Kayıt Ol!