Basit Forum


Tüm Mesajlar Görüntüleniyor › Ziyaretçi Defteri

Lütfen Giriş Yap veya Kayıt Ol!

Ziyaretçi Defteri Arşivi

Ara


  • Haydi yallah hop hop

    Sari ayaklar Ankara’ya (angaryaya)
    Geliyorlarmış. Yaygaracı basının reyting kaygısı için…
    Tarih: 09 Ocak 2007 08:04 Ekleyen:

  • Ayın (Eylül) tatlısı
    S A R I   A Ş


    Bilinen ve bilinmeyen yönleriyle
    Beypazarı Mutfağı
    Sayfa 172-173
    Gülten  Doruk, Saniye Ertürk
    Tarih: 09 Ocak 2007 08:03 Ekleyen:

  • Deniz'de HUKUK....
    Foto-copy kopyalama !!!
    Medya bilgisi


    Hürriyet pazar
    26 Ağustos 2007
    Sayfa 6
    Simle Yerlikaya
    "bay geldi, kal geldi, baykal geldi"

    Baykal sitelerine ithaf
    3. göz ( 4 göz)


    Baykal sitelerine ithaf
    3. göz ( 4 göz)
    Tarih: 09 Ocak 2007 08:03 Ekleyen:

  • "Dinsiz bilim kör, bilimsiz din topaldır."

                                        Albert Einstein
    Tarih: 09 Ocak 2007 08:02 Ekleyen:

  • 2/2

    Kızılay dan nefret ettiğim o an.

    İşte tam bu sırada bütün mal varlığı sadece iki dairesi olan yaşlı bir hanım efendi. Büyük bir hata yapıp nasıl olsa en fazla birkaç yıl daha yaşar sonra ölürüm düşüncesiyle iki dairesini de Kızılay’a bağışlamış tabii düşünce tarzı ben öldükten sonra imiş.

    Ama gel gör ki usulü bilmediği için bunu sözleşmeye yazmamış daha doğrusu sözleşme bile yapmamış ve Kızılay’ın avukatı kadının her iki dairesine de el koyarak kadınını kapı dışarı etmiş. Kadın iki gözü iki çeşme ağlıyor.

    Bu bayan avukat gayet ukala bir şekilde biz ancak deprem zedelere yardım yaparız demez mi. Dur bakalım daha Marmara depreminde olanların üzerinden bir yıl geçmemiş.

    Hem sen ne yardımı yapıyorsun ki kadıncağız kendi malını istiyor.

    O sırada Ali Bozer telefona bağlandı durumdan yeni haberdar olduğunu ve özel ilgileneceğini söylemişti. Sonra ne oldu bilmiyorum.

    Biriniz deponuzun yerini bilmez diğeriniz avukatlarınızın ne yaptığını bilmez. Bu nasıl iş anlamadım.
    Tarih: 09 Ocak 2007 02:44 Ekleyen:

  • ½

    Bazı şeyleri unutmamak lazım ki bir daha yaşanmasın. Unutturmamak adına yazıyorum.

    Kızılay dan nefret ettiğim o an.

    Marmara depreminden sonra Uğur Dündar’ın gösterdiği Etimesgut’ta ki Kızılay’ın ana deposundaki giyeceklerin, battaniyelerin nasıl gelişi güzel yerlere atıldığını burasının bir paçavra çöplüğüne döndüğünü burada nemlenip çürüdüğünü.

    Bazı insanlar yoksulluk nedeniyle ölüm halindeki hastalarına ilaç alamazken burada kullanım tarihi geçen veya geçmek üzere olan kolilerce ilacın nasıl ziyan olduğunu gördükten sonra,

    Gene Uğur Dündar’ın o zamanki Kızılay genel başkanına peki efendim siz hiç Etimesgut’ta ki ana depoyu teftiş etmediniz mi demesi üzerine Kemal Demir’in boş bulunup Etimesgut’ta bizim depomuz mu var demesi beni kopartmıştı.

    Tabii çadırların depremden sonraki yağmurlarda aşırı su almasıyla vicdan azabı çeken çadırı yapan firma sahibinin çadırları kalitesiz ipliklerle seyrek dokudukları bundan Kızılay yetkililerinin de haberdar olduğu ve parayı paylaştıkları itirafı da ayrıca bir rezillik olarak karşımızda duruyordu.

    Kızılay’da olan deprem Marmara depremini de aşmış halk arasında büyük bir öfke uyandırmıştı.

    Kemal Demir’i görevden aldılar yerine Kızılay Yönetim Kurulu üyelerinden Prof.Dr. Ali Bozer geldi.
    Tarih: 09 Ocak 2007 02:43 Ekleyen:
  • (1)

    İ L D  sitesinin yöneticileri seçimlerden sonra kat malikleri için akademisyenlere yeni yönetim planı hazırlatıyorlarmış.

    Korunun orman gülü olarak bir katkım olabileceğini varsayarak Eflatun Kır Kahvesine çıkan eski bir “SOKAK’tan”, uzun edebiyatçılardan (bkz. is.mail.com.tr 885-891) mektubu  Çayyolum.com izleyicileriyle paylaşıyorum.



    VAPURUN  MAKİNE DAİRESİNDEN
    KAPTAN KÖŞKÜNE
    “JURNAL RAPORU”

    Taşradaki yaşam dinamiklerinden bihaber sosyete entelektüellerine ithaf edilir; sizler sırça köşklerinizde, akşam şampanyalarınızı yudumlayıp, ülkenizi kurtarırken, ve dinin kitleleri uyutan bir afyon olarak nasıl da acımasızca kullanıldığını birbirinize anlatıp sakallarınızı sıvazlarken; ait olmadığı halde görev icabı orada yaşamak zorunda kalan bir göçebe için, yaşam güvenliği sağlayan en büyük emniyet sübopunun “din” olduğu gerçeği buzlu camın ardından yavaş yavaş belirginleşen bir siluet olarak çıkar ortaya taşranın sokaklarında ….
    Bütün sosyal olanaklardan dışlanmış, kültür ve eğitim hakları kısıtlanmış, kendi küçük şehirlerinin ötesinde başka bir dünya olduğunun farkına varamayacak kadar yalnızlaşmış taşra insan, tehlikeli eylemlere yol açabilecek içgüdülerini, evrensel bir doğrudan beslenen olgunlukla kontrol altına alabilecek bireysel inisiyatiften yoksundur.
    Bu insanların, birbirlerine ve diğerlerine zarar vermeden yaşayabilmeleri için, eli sopalı, çatık kaşlı ve cehenneminde yakan korkunç bir ALLAH figürü tarafından korkutulmaları gerekir.
    Tarih: 09 Ocak 2007 02:41 Ekleyen:

  •                              (2)

    “yaşamak için yok etme” ve “yaşmak için çiftleşme” gibi en ilkel insani güdülerini kontrol altına almak için kendi bireysel inisiyatiflerini kullanmayacak kadar evrim sürecinin dışına itilmiş bu zavallı topluluğu evcilleştirmenin ve normal standartlardaki sosyal yaşama minimum kanalize edebilmenin yegane yoludur din. Evet belki de afyondur. Çünkü ruhlarından bedenlerine akseden ilkel dürtülerin ateşini başka bir yöntemle söndüremezsiniz.
    Ve sen, taşranın sokaklarında dolaşırken, saniyenin yüzde biri süreliğine de olsa o insanlardan biriyle göz göze gelip, gözbebeklerindeki o ilkel dürtü ateşinin kıvılcımlarını görünce, içinden çabucak şunu dersin, “ Allaha şükürler olsun ki, bir dinleri var.”



    Not:
    İ L D : ilerici liseliler derneği anlamında değil
    İsmi lazım değil anlamında kullanılmıştır.


    Tarafıma gönderilen anılan mektuba cevaben ben de Robert Bosch’un ünlü sözlerini telgraf olarak çektim.

    “Müşterimin güvenini kaybetmektense
    her şeyimi kaybetmeye razıyım.”


    Dosdoğrucu Sayın Fikret Bila da, Sayın Taki Doğan’a benzer şeyleri söyledi. 

    Saygılarımla
    Tarih: 09 Ocak 2007 02:41 Ekleyen:
  • AVUKAT PETROÇELLİ

      Ne zaman kır kahvemize taksi duraklarıyla ilgili bir şikayet yapılsa, esnaftan biri ortaya konulan delillere rağmen durumu savunmaya başlıyor. Ama bir şeyi düzeltmek için de önce kendimizden başlamak gerekmez mi? Tıpkı Tansaş önündeki yaya geçidinin yanındaki trafik lambasının önünde park eden taksiler gibi.
      Sayın Petroçelli, unutmayınız ki; denetim, her iki tarafı da korumak işidir.
    Tarih: 09 Ocak 2007 01:59 Ekleyen:
  • DİYALEKTİK VE DİDAKTİK

      Kızılay'ın göbeğinde Milli Piyango Biletleri, kredi kartı köşeleri kurularak pos makineleri aracılığıyla satılıyordu. Tezgahlarının önünde "kredi kartı geçerlidir" yazıyordu. Yanındaki tezgahta kömür ateşinde kestane pişiren seyyar satıcının önünde ise "kredi kartı geçerli değildir"  yazıyordu!
    Tarih: 09 Ocak 2007 01:48 Ekleyen:
Lütfen Giriş Yap veya Kayıt Ol!