Basit Forum


Tüm Mesajlar Görüntüleniyor › Ziyaretçi Defteri

Lütfen Giriş Yap veya Kayıt Ol!

Ziyaretçi Defteri Arşivi

Ara


  • Kır kahvemizde bir fincan kahvemizin kırk yıl hatırı olduğu bilinmektedir.

    Bunun için;
    Önce 40'ladık,
    Sonra "milenyum"ladık,
    Bugün ise; 41 (sayfa) kere Maaşallah!
    Yarınlar da güzel olacak İnşallah.

    Bu dörtlüğün patenti de bendenize ait efendim!
    Tarih: 12 Ocak 2007 05:04 Ekleyen:
  • LENSLİ İNTERNET!!!!

    Bill Gates'in 2030 yılı projelerine karşılık evlerde ortaya çıkacak insan-robot ilişkilerini yazmıştım. Ancak, daha sonra düşündüm ki bizim hayatımızı daha kolaylaştıracak bir projenin sahibi olabilir. Bunun için kendisine bu sayfalardan dumanlarla eflatun bir İLETİM RAPORU gönderiyorum.

    İnsanların miyopu var, astigmatı var, dekolmanı var.
    Bilgisayar dünyasında ise "ekranda görüntü mü önemli, yazı mı önemli?" tartışması var.
    Ama konutlardaki hobi odalarında teknolojinin ürettiği radyasyon çatışması var.
    Bununla birlikte ekranların başında ortopedik sorunsalı var.

    Ben olsam;
    Gözün içine bilgisayar ekranı olan yıllık bir yumuşak lens icat ederdim. Bu lensi elimde kullanacağım özel bir "mouse"la hem kablosuz TV, hem de kablosuz internet olarak kullanırdım. Bu şekilde bilgisayarı ve kablo TV'yi oturduğum koltukta relax bir şekilde kullanırdım. İstemediğim zaman da elimde kullanacağım "mouse"la normal görüş durumuna geçerdim.
    Özetle;
    Lensle hem internet, hem de kablosuz TV!!!... :-) :-) :-)

    Yağmurda lenslere silecekler de Hijyenay'dan!!!
    Bu geceki yazılarımı 23.00-07.00 vardiyasında çalışan bütün emekçilere saygıyla ithaf ediyorum.   

    Son söz: Bu yazılar iletilmeden önce Yeşilay Derneğinde alkol testi yapılarak "TEMİZ" raporu alınarak kır kahvesine ışınlanmıştır. (Meraklılarına da saygıyla duyurulur.)

    İyi sabahlar!

    Kırkından sonra;
    Sabah ne bulursan ye,
    Öğleni dostunla paylaş,
    Akşamı düşmanına bırak!

    Bu dörtlüğün patenti de TRT'nin emekli redaktör spikerlerinden olan İzmirli Hulusi Özüduru Ağabeyimin  (Dostumun).
    Tarih: 12 Ocak 2007 04:42 Ekleyen:
  • ÜNLÜLERİN ÜNSÜZLERİ!  (1)

      Bir varmış, bir yokmuş evvel zaman içinde Türk Dil Kurumu sözlüklerinde "Ğ" harfine komşu olan ünlü iki futbol yorumcusu varmış.
      Biri öfkeli ağabey, diğeri hükümdarlara verilen ünvanlı.
      Bir "Sabah" öfkeli ağabeye bir hatun günlüğünü okutur.
      Futbolu, araba plakalarını, "şakamera" ve meşhur Antep fıstıklarını da iyi okuyan öfkeli ağabey günlüğü beğenince, hatun, aynı Sabah'ta icat edilen münhal bir kadroya atanır. 
      Bu hatun, "masaj nasıl yapılır?" öğretilerini "..., ...." ayıplı kelimelerle yazmasıyla tanınır.
      Bu hatunun babası ise Başkan Duş'un babası 1. Duş'a, Sevgili Leman Sam'la birlikte  Dolmabahçe'de konser vermiş bir tarihi eserdir. Eşi hanımefendisi ise boşanma davası yüzünden son dakikada kitabında değişiklik yapmak zorunda kalan birisidir.
      Dolmabahçe'de konser veren siyah-beyaz antika adamın kızıyla, hükümdarlara verilen ünvanlı babasının oğlunun Deren'deki çay bahçesinde demli bir aşk yaşamaya başlarlar. Ancak hiç hesaba katmadıkları medyatik bir komşuları onlara bir penaltı atar.
      Değiştikten sonra dönüşüm için Nişantaşı cafelerine girmeye çalışan Sayın Altıntop diğer hükümdara verilen ünvanla takışır.
      ".........'nun damadı" diye laf atarak babasının oğlunu ofsayta düşürmeye çalışır.
      60 yaşında olduğu söylenen damat buna çok sinirlenir ve bizim demir eşekler vasıtasıyla Sayın Altıntop'u Nişantaşı'nda düelloya davet eder.
      Babıali'nin yeni Altıntop'unun ortaya çıkardığı bu polemiğe akşam üstü eski "Star" bir hakem de düdüğü çalar ve maçı bitirir.
    Tarih: 12 Ocak 2007 03:55 Ekleyen:
  • ÜNLÜLERİN ÜNSÜZLERİ!  (2)

      Görüldüğü üzere; medya kulisi çoğunlukla bu durumda. Aslında memleketin en esaslı sorunu eğitimli köşe yazarı sorunu. Bizde soyadı Çap'lı olanlar bile varken bu adamlar bu köşeleri babalarının malı gibi kullanıyorlar. Onların bu seviyesiz polemikleri topluma "KELEBEK" etkisi yapıyor. Haysiyet, şeref, onur gibi kelimelerin ihtiyaçtan doğduğuna bu masal iyi bir örnektir.
      Öngörüm; yerel basın onların bu "çap"sız gidişiyle daha da kuvvetlenecektir.
      Takdir sizin.
    Tarih: 12 Ocak 2007 03:55 Ekleyen:

  •     EFLATUN'UN TORUNLARI

      Hatırladığım kadarıyla Eflatun, Mevlana ile aynı dönemde yaşamış bir filozof.
      Çap'ın iletişim uzmanları bu siteyi hazırlarken, bu sayfalarda felsefe de yapılacağını düşündükleri için fon rengini eflatun olarak seçmişler.
      Bir komplo teorisi!
    Tarih: 12 Ocak 2007 02:43 Ekleyen:

  •     ESTAĞFURULLAH, MEHMET BEY, NE DEMEK!
        HİÇ BEĞENMEZ MİYİZ? 24'E 3 KALA 3 GÜN İÇİNDE, ÇAYYOLU'NU GELMEYEN
        KIŞIN UYKUSUNDAN UYANDIRDINIZ. NASIL UNUTURUZ SİZİ! 
       
      Robin Hood, adı üstünde Robin Hood. Çayyolu'nun rantlarını zenginden alıp fakire verdiğini sanan bir yetkili. Ama görünmeyen bir yetkili. Bu nedenle Çayyolu'nda PRATİK SORUN ÇÖZÜCÜ robotumuz da yok. Bunun için felsefe yapıyoruz, edebiyat yapıyoruz, anlıyorsunuz değil mi? Yaşamkentliler bu nedenle bize sakın gücenmesinler ne olur!

      Sayın Gürer, 817 no'lu mesajınızın son paragrafını tekrar dikkate alarak; bize örnek olmanız gayesiyle, 821 no'lu mesajınızdaki şehir bölümündeki simgeye devam etmenizi rica edebilir miyim?

      "Günün sözleri" ile ilgili yazdıklarınıza gelince, anılan konunun köşesini bile yapabiliriz diye düşünüyorum. Ben seyir defterindeki lila lokomotifinizin bir vagonu olmaya hemen hazırım.
    Tarih: 12 Ocak 2007 02:34 Ekleyen:
  • İŞTE BEN DE BAZEN ALINTI DA OLSA GÜNÜN SÖZLERİNDEN YAZMAYA ÇALIŞACAĞIM UMARIM BEĞENİRSİNİZ. 
    "Beni Beğenmiyormusunuz....."

    “ Gerçek cömertlik, insanlara hiçbir zaman bilmeyecekleri bir iyilik yapmaktır.” (Frank A. Clark)

    Tarih: 11 Ocak 2007 19:47 Ekleyen:
  • Yaptığınız İşe İmzanızı Atın!

    Mükemmelliği Modellemek İçin izlememiz gereken yollardan biri ...

    Barbara süpermarket çalışanlarına hitap ettikten yaklaşık üç ay sonra
    bir akşam üstü telefonu çaldı. Arayan kişi adının Johny olduğunu ve
    marketlerden birinde kasada müşterilerin torbalarını doldurmalarına yardım
    ettiğini söyledi. Ayrıca Down sendromu olduğunu belirtti ve "Barbara,anlattıkların hoşuma gitti!" dedi.

    Johny, konuşma yaptığı günün gecesi eve gittiğinde babasından kendisinebilgisayar kullanmayı öğretmesini istemişti.

    Bilgisayarda, babasıyla birlikte üç sütunlu bir tablo yaptılar. Şimdi her akşam eve gittiğinde bir "günün sözü" buluyor. Bulamadığı zaman da
    bir tane "uyduruyor!" sonra bu sözü bilgisayarda yazıyor, bir kaç tane çıktı alıyor, onları kesiyor ve her birinin arkasına ismini yazıyor.
    Ertesi gün müşterilerin torbalarını "zevkle" doldururken, her birinin torbasına günün sözünden bir tane koyuyor ve böylece yaptığı işe içten,eğlenceli ve yaratıcı bir biçimde imzasını atıyor.

    Bu konuşmadan sonra marketin müdürü beni aradı. "Barbara bugün olanlara inanamayacaksın" dedi. Sabah markete gittiğimde Johny'nin kasasının önündeki kuyruk diğerlerinin üç katıydı! Bağıra çağıra etrafa
    emirler yağdırmaya başladım : "Daha fazla kasa açın. İnsanları buradan daha çabuk çıkarın!" ama müşteriler "hayır". Biz Johny'nin kasasında
    beklemek istiyoruz. Günün sözlerinden almak istiyoruz" dediler.
    Tarih: 11 Ocak 2007 19:41 Ekleyen:
  • Müdürün söylediğine göre bir kadın müşteri onun yanına kadar gelmiş ve
    "eskiden markete haftada bir gelirdim, ama şimdi buradan her geçişimde
    uğruyorum, çünkü günün sözlerinden almak istiyorum" demişti. Son olarak
    müdür bana "marketteki en önemli kişi kim biliyor musun?" diye sordu.
    Elbette Johny'di.

    Aradan üç ay geçti ve marketin müdürü beni yeniden aradı. "Sen ve Johny marketimizde büyük bir değişim yarattınız" dedi. "Şimdi çiçek bölümündeki bütün sapı kırık çiçekleri ve kullanılmayan yaka çiçeği
    buketlerini yaşı geçkin kadınların ya da küçük kızların yakalarına iliştiriyorlar. Et paketleme bölümündeki bir elemanımız Snoppy seviyormuş ve 50.000tane Snoppy çıkartması getirmiş. Her et paketinin üzerine bir çıkartma
    yapıştırıyor. Hem biz, hemde müşterilerimiz çok eğleniyoruz."

    "Eğer sizden sokakları süpürmeniz istenirse, Michelahgelo'nun resim yaptığı, Bethooven'in beste yaptığı veya Shakspeare'nin şiir yazdığı gibi
    süpürün. O kadar güzel süpürün ki gökteki ve yerdeki herkes, durup burada işini çok iyi yapan büyük bir çöpçü yaşıyormuş" desin.

    Martin Luther King
    Tarih: 11 Ocak 2007 19:40 Ekleyen:
  • ilk sayfadaki röportajı ve sonra “sakin sakin” yazılan yazıyı okuyunca, özürlü sorunlarıyla ilk tanışmamı hatırladım.bana bu tanışıklığı sağlayan, çevirisi yapılmak üzere elime gelen ve avrupa birliği yerel yönetimlerinin,kent yaşamını,özürlü vatandaşlar için nasıl yeniden düzenlediğini anlatan bir kitaptı.kitabın tamamından bahsedecek değilim.ama o kitabın daha ilk sayfalarında yapılan“özürlü”tanımı beni çok etkilemişti.

    kitaba göre,ülkelerdeki özürlü vatandaş sayısı hiçbir zaman gerçeği yansıtmıyor;bu sayı zaman zaman,reel göstergenin 2 katını bulabiliyor;hatta bütün bir nüfusu kapsayabiliyordu.

    kitap bu durumu şöyle açıklıyordu;“her insan,hayatının bir bölümünde mutlaka bir özür grubuna dahil olmak zorunda kalmıştır;hayatının en değerli yükünü taşıyan hamile bir kadın;bebeklikten yeni doğrulmuş küçük bir çocuk;artık ayakları bedenini çok iyi taşımayan yaşlı bir insan;geçici kazalar sonucu bedeni alçıda yada sargıda bulunan insanlar;hatta günlük yaşamın içinde ağır yük ve paketler taşımak zorunda kalan vatandaşlar…AB müktesebatı bütün bu grupları “özürlü” başlığı altında topluyordu.

    ve işte o zaman;kent denilen ortak yaşam alanının;yüksek kaldırımları,dik merdivenleri, çukurları,trafik ışıklarına uymayan araç ve insan toplulukları ile,bu özür grubu insanlar için nasıl bir“engeller cehennemi”haline geldiğini anlamaya başlamıştım.

    sizden ricam, hayatınızın bir gününde, bu kentin sokaklarını,herhangi bir özür grubuna dahil bir insan olduğunuzu hayal ederek adımlayın.neden on yıllardır,hala,“gelişmekte olan bir ülke”olarak isimlendirildiğimizi anlayacaksınız.
    Tarih: 11 Ocak 2007 17:51 Ekleyen:
Lütfen Giriş Yap veya Kayıt Ol!