-
Bu site her ne kadar Çayyolunun sorunlarını tartışmamız,önerilerde bulunmamız,çözümlere yardımcı olabilmemiz için açılmışsa da(sanırım öyle,çünkü ben yenilerden sayılırım) Bazen kırgınlıklarımıza,kızgınlıklarımıza ortak edip Güzin Abla kö şesine çevirdiğimiz için bizleri hoş göreceğinizi umuyorum.
Dün şehre inerken,ki epeyidir ordan geçmemiştim.Atatürk Ormanının önemlice bir kısmında henüz fidan sayılacak çamların kuruduğunu gördüm. İçim yandı. Dünyayı kendilerinden ibaret sayanların yemyeşil bahçelerinde tonlarca suyu harcayıp,ayrıcalıklarını iftaharla anlatanları düşündüm.Diğer tarafta ellerinde uyduruk su bidonlrı ile kuyruklarda su bekliyenleri....
Daha da az su harcamam gerektiğine karar verdim.Boşa harcadığımız her damlada o kuruyan ormanın,sırada bekliyen çocukların hakkı olduğunu bir an olsun unutmamamız lazım.Sakın şimdi mi aklın başına geldi demeyin.Bu tasarrufu daha önce de yazdığım gibi çok dikkatli yapıyorum,sadece ben demekten hoşlanmadığım için böyle bir ifade kullandım.
Bu sefer ADI LAZIM DEĞİL SİTESİ nin yöneticilerini
kutlamak istiyorum.Su krizini başarılı bir şekilde yönettikleri ,kat maliklerinide,koyulan kurallara uyup bizi susuz bırakmadıkları için.Yazlıklardan dönüldüğünde de inşallah yağmurlar geri döner... Bu seneki SUSUZ YAZ
bizlere ders olur da, yapılması gerekenleri tehlike kapımıza geldiğinde hatırlamayız...Hatırlamamız gereken en önemli şeyde,(depomuz ne kadar büyük olursa olsun)
hovardalık ettiğimiz her damla suda,kuruyan fidanların,sırada bekleyen yavruların hakkı var.Suyumuzu harcarken lütfen bunu unutmıyalım..
Tarih: 19 Ağustos 2007 09:56 Ekleyen: Beğenme: 0
-
SÖZÜN BİTTİĞİ YÜREĞİN TÜKENDİĞİ YER,
Önce ilgilenileceğinden emin dilekçenizi yazar gerekli kurumlara ulaştırır, gönül rahatlığı ile evinize döner üzerinize düşeni yapmanın rahatlığı ile mışıl mışıl uyursunuz. Çünkü, siz kanunlara, kurallara uygun yaşamakta onların gerekliliğine inananlardansınız. Hatta yazılı olmayan, ama uyulmasında hoşluk olan kurallara bile. HERŞEY OLMASI GEREKTİĞİ ŞEKİLDE olmalıdır sizce.
Bir, ay iki ay bir sene, iki sene ve yedi sene beklersiniz sorununuzun çözülmesi için. Ses seda yok....
sorun ne zaman bir felakete dönüşecek, hayati tehlike arzedecek işte o zaman gündeme gelir. Şansınız varsa küçük bir vartayla atlatırsınız tehlikeyi. Problemin çözülmesi için mutlaka böyle bir korku yaşamak mı gerekir?
Yazıp çizmenin, savunmanın savaşmanın bire işe yaramadığı andır o an. Sözün bittiği yüreğin tükendiği an, ilkeleriniz, inançlarınızla dalganızı geçersiniz, boşvermişliğin asude kollarına bırakıverirsiniz kendinizi. Bir benmiyim Allahın akıllısı, dersiniz. HATTA kendi kendinizden şüpheye düşersiniz, bu kadar insan mı duyarsız, yoksa ben mi sivri akıllıyım diye.
Sonunda şükredersiniz halinize veya size şükretmenizi söylerler manyetik alanla koyun koyuna yaşamadığınız için. Ve şükredersiniz patlama anında o alev topunun altında olmadığınız için. Kendimizle dalga geçmek bu yüzdendir işte, ruh sağlığımızı bu bozuk düzene karşı korumak için. Ben her ne kadar size dua edin diyorsam da siz bana inanmayın !....
Tarih: 19 Ağustos 2007 01:17 Ekleyen: Beğenme: 0
-
GÖZ MEZESİ
(sözde değil, ÖZDE)
Değerli şairimiz Yahya Kemal, bir dönem her akşamüzeri ABDULLAH EFERNDİ LOKANTASINDA bir rakı sofrası kurdurtmuş. Şef garsonun bir gün dikkatini çekmiş. Üstat, o güzelim mezeletin çoğuna elini bile sürmüyormuş. Şef garson kendi kendine karar vermiş, "Ben şu mezelerin bazılarını eksilteyim de, şairimiz yemediği şeylere para ödemekten kurtulsun". Ve bir akşam, üstadın elini bir kez bile sürmediği kırmızı turp tabağını koymamış sofraya. Yahya Kemal, masaya oturunca şöyle bir göz gezdirmiş sofrata, birden gürlemiş: "Nerde benim kırmızı turplarım?" Şef garson korku içinde, ezile büzüle, "Efendim, dikkat ettim yemiyordunuz" diyecek olmuş. Yahya Kemal, "Rakı sofrasında olan her şeyi yemek zorunda değilim, o benim göz mezemdi" demiş.
not: Efendim, bendenizin tuhaf bir tarafı da yemek kitaplarını roman gibi okumamdır. Bu nedenle kitaplığımda olan sayın Gülriz Sururi'nin kitabından (Gülriz'in Mutfağından, doğan kitap) son yazılarımda alıntılar yaptım. Kendisinin kitabındaki emeklerini izinsiz kullandığım için çok beğendiğim bu kitabı siz Çayyolu sakinlerine de önererek belki kendisine kendimi affettirebilirim.
Tarih: 18 Ağustos 2007 19:57 Ekleyen: Beğenme: 0
-
(1)
ÇAĞDAŞ PASTIRMA (!)
EVDE KENDİ PASTIRMANIZI
YAPABİLİRSİNİZ
1kg kontrfile
kırmızı biber, karabiber
kişniş, dövülmüş
sarımsak, dövülmüş
toz çemen
kekik
ketçap ya da tuzsuz domates salçası
iki kilo kontrfileyi iyice tuzlayıp bir kaba yatırın, akan suları döküp ertesi gün gene tuzlayın. Kurumaya yüz tutunca ikinci gün bir ucundan ip geçirip mutfakta yüksek bir yere asın. Altına bir tabak koyun. Etten tabağa artık hiç su damlamadığında hazırlayacağınız sosla iyice sıvayın, hiç açık bir yanı kalmasın,. Gene asın, birkaç gün içinde kuruyacak olan pastırmanız yemeye hazırdır artık. Buzdolabında saklayın.
Sos
Kırmızıbiber ve karabiber, dövülmüş kişniş, dövülmüş sarımsak, toz çemen, kekik, ketçap ya da tuzsuz domates salça. Kıvamı size ve becerinize kalmış.
Buzdolabında aylarca dayanır. Islanmamasına dikkat edin.
Tabi yerseniz!
Mesela orduevleri yemiyor.
Hemen de telaşlanıp doing olmayın canım.
Pardon yani. Yerler ama;
İşlenmiş et ürünleri satan 5 yıldızın bonfile kuş gömü olanını özellikle de çemensizini tercih ediyorlar. (Gazi orduevi de)
Nereden biliyoruma gelince; emeklilikten sonraki hayatını, çevre dostu öğretmenimiz TARZAN’la beraber aynı adaparselde (komşusu) geçiren ASKER BABAMdan. Kendisi Kırklareli ve Adana Orduevlerinde bir zamanlar yöneticilik yapmıştı da. Dahası da yan gelip yatmamıştı.
Tarih: 18 Ağustos 2007 19:55 Ekleyen: Beğenme: 0
-
(2)
Çok meraklısına “ansiklopedisine”
not;
Ana kraliçemiz kendi tercihi olarak kıyafetlerinde devamlı eşarp kullandı, kullanıyor. Ancak bu kıyafetinden dolayı meslek hayatında yukarıdan babama en ufak bir serzenişte bulunulmadığını kendisi bize defalarca vurgulamıştı.
Efendim bendenizin fikrine gelince;
Tayfun Atay hocamın da altını önemle çizdiği gibi Anadolu’daki bazı kesimlerde kadınlar da tesettürle de olsa onlar için üzerlerine ek bir güzellik geldiği açıkça ortadadır. (bakımlı olma anlamda) Ne olursa olsun ancak işin tezat yönü ise türbanın siyasetin simgesi hale getirilmesi durumudur. Bendeniz bir orman gülü olarak haddimi aşar mıyım bilemiyorum ama; söz konusu çevreler (%53) türbanın simgesel bilinçaltı işaretlerini kafalarından tamamen silinceye kadar (10 sene mi 15 sene mi) anılan resepsiyonlara eşarpla iştirak edilmesi (orduevlerine giriş kılık kıyafet yönetmeliği) mümkün olabilir mi acaba diye doğrusu düşünüyorum. ESAS AMAÇ ÖRTÜNMEKSE (!)
Çünkü türban sonuçta bir asker üniformasının şapkası da değildir zaten. Yoksa bu devirde sayın Cumhurbaşkanımızın bu resepsiyonlara Arabistan kralları gibi bekar olarak katılması dünyaya karşı da hepimiz için çok ayıp olacak.
LÜTFEN EFENDİM UZLAŞALIM. HEPİMİZ BUNU İSTİYORUZ.
Saygılarımla
Tarih: 18 Ağustos 2007 19:55 Ekleyen: Beğenme: 0
-
“Tüketici Dernekleri Federasyonu (TÜDEF) Genel Başkanı Ali Çetin, Ankara'da yaşanan su sıkıntısını gidermek için getirilen Kızılırmak suyunun ağır ve zehirli ller içerdiğini ve arıtılmasının mümkün olmadığını savunarak, Gerede projesinin devreye sokulmasını istedi.”
“Kızılırmak suyunun zehirli olduğunu ASKİ Genel Müdürü İhsan Fincan'ın belediyenin çıkardığı gazetenin 137. sayısında itiraf ettiğini söyledi.”
Laf bunlar laf. Kızılırmak suyu zehirli olsa ne olur. Yüksek gerilim hatları radyasyon yaysa ne olur. Biz Türk’üz bunu Kızılırmak’ta radyasyonda biliyor.
Tarih: 18 Ağustos 2007 15:04 Ekleyen: Beğenme: 0
-
EN UZAK MESAFE
En uzak mesafe ne Afrikadır,
Ne Çin, ne Hindistan.
Ne seyyareler, ne de yıldızlar geceleri ışıldayan.
En uzak mesafe iki kafa arasındaki mesafedir,
Birbirini anlamayan.
CAN YÜCEL
Tarih: 18 Ağustos 2007 00:56 Ekleyen: Beğenme: 0
-
Kayahan'ın albümünden
BİR
ARSLAN
miyaw
dedi
Borsa düşmüş. müş....müş....
ya bir de
kükrerse!
Tarih: 18 Ağustos 2007 00:56 Ekleyen: Beğenme: 0
-
TÜRBANLI ELMA
Malzemeler:
8 adet elma
1,5 su bardağı şeker
3 adet yumurta akı
yarım su bardağı dövülmüş fındık içi veya ceviz içi
1,5 çay kaşığı tarşın
yarım çay kaşığı yenibahar
1 çorba kaşığı çekirdeksiz üzüm
Yapılışı:
1.Elmalar yıkanır, önce elma oyacağı veya kabuk ocayağı ile ortaları çıkarılır, sonra soyulur.
2.Tencereye dizilir, 1 bardak su konur. Elmaların üzerine 1,5 su bardağı şeker serpilir. Kapak kapatılarak elmalar pişirilir. Sonra kapak açık olarak kaynatılarak şurup koyulaştırılır.
3.Elmalar ısıya dayanıklı birer kişilik kaselere alınır. Ortalarına, tarçın, yenibahar, üzüm, fındık içi veya ceviz ,ç, karışımı doldurulur.
4.3 yumurta akı mikserle çırpılarak katı kar haline getirilir. Elmalardan arta kalan kaynar durumdaki şurup yumurta aklarına katılıp hızla karıştırılır. Soğurması için bi süre beklenir. Bu krema, krema pompaınsa doldurularak elmaların üzerine T Ü R B A N gibi sıkılır.
5.Kremanın altına süzülen şurup karıştırılmadan kaşıkla alınarak elmaların üzerlerine paylaştırılır.
6.Kaseler fırın tepsisine sıralanır. Hafif hararetli fırında krema, açık pembe olarak kızartılır.
Eflatun Felsefe Klübünden
Subayevlerine (Sayın başbakanın konutuna)
Özel ulak
Kaynak:
1.ABD'de yaşadığı(!) rivayet edilen Gönül Candaş'ın mutfağından kitabı
sayfa 309.
5. baskı
Tarif renkli fotoğraflıdır.
2.Fikret Astoros'un meslek liseleri için hazırladığı
yemek kitabı
sayfa 198.
Saygılarımla.....
Tarih: 18 Ağustos 2007 00:55 Ekleyen: Beğenme: 0
-
(1)
TÜRBANLI ELMA
Evvel zaman içinde
Bir varmış, bir yokmuş
Köşk Pastanesinin her şeyi sezen mutfak şefi Necdet Tosun değil, bugünlerde çok sıkıntılı. Ama emekli sandığına tayin olacağı için değil. Geride bıraktığı mutfak personelinin yeni mutfak şefi Abdullah Ustayla anlaşabilecekler mi diye. Çünkü hepsi Mengen’den köylüsü.
Bununla birlikte; Abdullah usta Balgat’ta Yeşil Çam sokaktaki eski çalıştığı ismi lazım değil pastanesinin arka bahçesinden güvey bohçası (bkz. Botanik) içinde, İslamın yeni şartı olan (post) MODERN bir tesettürlü tatlı tarifini de köşke getireceğini duyurmuş. Ama bu tarif esasında ev hanımı olan hayat arkadaşına aitmiş. Ancak Abdullah Usta’nın bu tarifi çok tatlı diye ileride orduevlerine de önerebileceği kuşkusu görüldüğünden şekerleri bulunan bazı sayın komutanlarımızı buna ikna edemiyormuş.
Köşk pastanesi bilindiği üzere İsmet Paşa’nın Pembe Köşk’ünün arkasında Farabi sokakta olduğundan belki, mekanın müşterileri güngörmüş insanlar. Bu nedenle işletmenin ortaklarına müşteri kraldır, kralın da her dediği olur “diye sitemlerde bulunup, biz fisk menü değil allacart (ısmarlama usulü) takılmak istiyoruz diye söyleniyorlarmış.
Mış……..mış…..mış……
Tarih: 18 Ağustos 2007 00:53 Ekleyen: Beğenme: 0