Basit Forum


Tüm Mesajlar Görüntüleniyor › Ziyaretçi Defteri

Lütfen Giriş Yap veya Kayıt Ol!

Ziyaretçi Defteri Arşivi

Ara

  • (SURPRISE-1)

              HAYAT SÜRPRİZLERLE DOLUDUR

    hayatın sürprizlerle dolu olduğuna dair bir bilgi vardı bende… çok uzun zamandır kullanmadığımdan mıdır? “sürpriz” kelime kökeni olarak İngilizce “surprise”dan devşirme; pek de geleneksel koşullarımıza uygun olmayan çılgınca şaşırmaları gerektiren bir ruh halini anımsattığından mıdır? yoksa zamanın bir kesitinde belleğim virüs kapıp sözü edilen mutluluktan ağzı açık kalma dosyalarını mı sildi? artık bilemiyorum ama ezel noktasını hatırlamadığım bir süredir hiçbir şeye çok şaşırmadığımı biliyorum…

    belki; olay ve gelişmeler karşısında; bir Japon yelpazesi gibi “fırt..!” diye bir anda açılıveren binlerce olasılığın kurgusunu yapma refleksi yüzünden, olabilecek her şeyi önceden görebiliyor ve şaşkınlık yaratacak durumları böylece sıfır noktasına indirgeyebiliyordum. hayatın akışı içinde doğabilecek bütün durumlara karşı bir tür kalkandır bu paranoyakça gerilim hali… aslında sürekli bir şeylerin olmasını beklersin ama bütün olasılıkları öylesine ince ayrıntı ve olası sapmalarıyla hesap kitap etmişsindir ki;  hiçbir şey seni olumlu ya da olumsuz anlamda kontrolünü kaybettirecek ölçüde hayrete düşürmez ve sen bütün gelişmeleri, saçı sakalı ağarmış bir bilgenin oturaklı azizliğiyle olağan karşılayabilirsin…
    Tarih: 23 Eylül 2007 01:51 Ekleyen:
  • (SURPRISE-2)

    bu aynı zamanda alaturka muhafazakar iklimde yetiştirilmiş çocukların ölçülü davranma kaygısıyla edindikleri bir alışkanlıktır… bilen bilir; bizim topraklarda, ana-babalar, bir dönemin çocuklarını, oğlan iseler “paşa”, kız iseler “hanım” sıfatını yutkundura yutkundura yetiştirdiler… belli yaşlara gelip, kadın programlarını devriye dolaşan psikologlardan “yeni özgür çocuk yetiştirme metotları”nı duyup öğrenene kadar bir kuşak böyle böyle heba edildi… :-)))

    bedenimize ve kimliğimize; ne zaman-nasıl yerleştirildiği hiç bilinmeyen, gözle görülmez elle tutulmaz ince ayar ibreler monte edildi… ses tonunda ölçü; etek boyunda ölçü; ağzına koyduğun lokmaların büyüklüğünde ölçü; müziğin sesinde ölçü; paranı harcarken ölçü; adımını atarken ölçü; aşkını yaşarken ölçü… aman ölçüp biçelim kendimizi; aman tırtıklarımızı törpüleyelim; aman dikkat aman…! ölçü kaçmasın… eyvallah…! Allahı var şimdi ölçüyü de kaçırmadık hani! bir gaflet uykusuyla şaşırıp ölçüden azıcık saptığımız da olduysa hemen toparladık fazladan kaçan parçaları…

    ölçü ayarı yaparken de, ne şiddetli bir dayağın; ne zalim bir işkencenin ne de kızgın kor bir azabın korkusu değildi bizi ölçüsüz davranmaktan alı koyan… biz, çok sevdiğimiz; çok saygı duyduğumuz; küçük ellerimizi gökyüzüne kaldırıp pek çok sığındığımız büyüklük imgelerini, bize verdikleri hayat ve emek karşısında hayal kırıklığına uğratıp üzmekten korkardık…
    Tarih: 23 Eylül 2007 01:51 Ekleyen:
  • (SURPRISE-3) 

    kalbimizde, ancak kendi vicdanımızla yüz yüze geldiğimizde yüzümüzü kızartabilecek o kadar mahrem ve çocuksu bir utanç duygusunun izlerini taşırdık… ölçüyü ayar eden tek bir birim vardı… “başka bir insanın canını yakma pahasına hayattan mutluluk çalamazsın; aksi takdirde çaldığın her ne olursa olsun adi bir hırsız yaftasıyla yaşayacaksın.”

    işte bazılarıyla yollarımız burada ayrıldı… ve uçsuz bucaksız yol ayrımlarının ardından hiç beklenmedik yaşantılar ardı ardına sıralanınca; yönler anlamını yitirip kaos başlayınca; kimlikler siluetlere bürünüp şahsiyetler ters yüz olunca; ruhlar ve vicdanlar değil; ambalaj ve örtüler değer kazanınca hayatın akışındaki döngülere şaşırma refleksimizi de yitirdik yavaş yavaş…

    ve artık dediğim gibi hiçbir şeye çok fazla şaşırmıyor(d)um…
    ***
    ((bütün bu yazının içeriğiyle ne kadar çelişkili olduğunu bilmekle birlikte ben bugün tuhaf biçimde şaşırdığımı itiraf edeceğim… bir pazar günü sabahı hıçkırık! gibi hesapsızca ve plansızca içimden çıkan bir yazıya burada logolu bir köşe açıldığını görünce gerçekten de çok şaşırdım… hayatın sürprizlerle dolu olduğuna dair bir bilgi vardı bende… hay Allah…! neredeydi o? nereye koymuştum Allahım?... haydi yol göster; uzat ellerini ve onu birlikte arayıp bulalım… her zaman yaptığımız gibi… :-))
    Tarih: 23 Eylül 2007 01:51 Ekleyen:

  • (1)

    ANABABAYASASI !!!

    80’li yıllarda olduğu gibi zavallı ANA’lara ithafen bir yasa hazırlıyorlar. Türkiye masasında. Yasada masada yemekçi başı küresel m’aitre de hotel var. Ana menüyü adliyenin önündeki yerli arzuhal’cilere (!!!) yazdırıyor. Niçin? Zor olmadığı için. Aslında zahmet ediyor. Bizimkilere fotokopiye bile razılar. Menü yıllardır fix…. Önce tabldota razı oluyoruz. Sonra ne hikmetse gökten kafamıza bir yıldız kaymış gibi basıyoruz yaygarayı. İsterüz, isterüz alacart. (ısmarlama usulü) yemek isterüz. Yani özenle analarımıza ithaf ettiğimiz yasayı becerip anatasa haline dönüştürerek daha da sonra o masadakilerle beraber dere tepe düz (ana avrat) gidiyoruz. Hadi ben komiğim ama ALLAH AŞKINA anayasa komik olur mu? Hatta rivayet olunur ki gönençli yıllarda anılan yasayla yeşil masada ping pong maçları oynanmıştı da. Top fileye çarpıp düşünce dolaristanı görmüştü.

    Tanrının bir lütfu mudur bilemiyorum. Ama mavi masa dahil hepimiz görüyoruz ki yıllardır. Bekleyen hep iyi işleri yapmak beyaz masaya nasip oldu. Şımarma hemen kömüş !!! Bak arkasından ne geliyor bekle. Diğer taraftan kötüleri de…

    D ü ş e n i n  d o s t u  o l m a z. Bunun için kimsenin kimseye daha sonra arkanızdan anayasanızı da ananızı da alın gidin gibi nahoş sloganlar dillere düşmemesi için öncelikle ;
    Bizim yarımadayı, sonra da her iki büyük kotayı (Avrupa ve Amerika) biraz da adayı gücendirmeden eşitlik ilkesine göre küre    cell bir anayasa …
    Anatasa değil.
    Tarih: 23 Eylül 2007 01:44 Ekleyen:
  • (2)


     Peki vaziyet?
     Vaziyet mi?
     Vaziyet hala ali kemal.

    Sayın başbakan yasaya son şeklini vermek için yani d harfini ilave etmek için (bildiğimiz de değil) torununu bahane ederek hepimiz büyük babamızın kardeşi hepimizin amcamızı (sam) ziyarete gitti. Bu bir gerçek. Bir farkla. Amcana artık sende kendini saydırman gerek. İkili oynamaman gerek. Artık büyüdün çocuk adam oldun. 

    Hadi gelin bu sefer bu yasaya anababa yasası diyelim. (uzlaşma)
    Sadece ABE yasası değil.
    Kısaca Ab (anababa yasası)
    Yani maazallah tasası
    Ee, sen gel unutma bu liberallerin kasası

    Hamiş:
    Ee: edepsiz emperyalistler ve uyu uyu-yat uyu anlamında değil
    Kaka anlamında kullanılmıştır.


    Saygılarımla….
    Tarih: 23 Eylül 2007 01:44 Ekleyen:

  • Hayri Bey amcaya ithaf …..

    “G Ü L
    Dikeniyle
    İyi
    Geçinmek
    Üzere
    O kokusunu
    Elde etti.”

    Hz-MEVLANA



    Hamiş: Hayri Bey amca Faruk abi gibi sizin de gözünüze inşallah göz içi lensi gibi girebilmişimdir bu yazıdan sonra. Gene de giremediysem 78 yaşında olduğunuz için katarakt olma durumunuz söz konusu olabilir.
    Saygıyla Hayri bey amca.
    İyi pazarlar. Bugün Çayyolu pazarında bamyanın kilosu 7 ylt. Börülcenin kilosu 9 ytl.

    Bahçelerde börülce
    Oynar gelin görümce

    Diyalektik ve didaktik

    Tarih: 23 Eylül 2007 01:40 Ekleyen:

  • Show   “man”  (değil)
    Beyaz (AK fakat şeker)
    H o c a


    1. Yıllardır liselerde bazı erkek öğretmenler genelde son sınıf kız öğrencileriyle evlenebiliyorlar. Haydar Dümen dahil. Oysa bayan bir öğretmenin sınıfından erkek bir öğrenciyle evlendiği nadir görülmüş ve duyulmuştur. Üniversitede tabi olabilir.
    Beyaz hocam zat-ı aliniz bir din adamından ziyade size bir sosyolog olarak magazin bir analiz rivayet etmenizi rica edebilir miyim. Bu evlilikler okulda farz mıdır, sünnet midir? Süper babannelerimizin zamanında bir kız öğrenci, bir öğretmenine tutulmuş. Öğretmeni de sevgili öğrencisine selektörlerini yakmadan şu besteyi yapmış.

    Ben gamlı hazan
    Sen de bahar
    Dinle de vazgeç
    Sen kendine kendin gibi
    Taze bahar seç

    Beyaz hocam okullar mevsim midir ki sonbaharlar neden ilkbaharlarla evleniyorlar?

    2. Sayın Beyaz hocam bir de iki de benim bu yazdığım Beyaz (AK) sayfaları bir an çiklet olarak kabul etsek, şekersiz (acı) olduğu için orucumuzu bozar mı acaba efendim?
    Tarih: 23 Eylül 2007 01:39 Ekleyen:

  • Kusuruma acıyın
    Ben büyük mor değilim (bakınız google)
    Arkadaşınız eşehim (fincansız)




    TDK: asfalt çalışması
    2740. kilometre


    Onun : onursal başkanımız
    Bedia Vedia olarak düzeltilmiştir.

    Tarih: 23 Eylül 2007 01:37 Ekleyen:
  • İlgilileri görevlerini ciddiyetle yapmaya davet ediyorum.

    Necatibey caddesi uzantısında bulunan  eski başbakanlık ve TUİK önünde görevlendirilen, beraberinde son model hız tesbit edici radarla donatılmış araç bulunan memura kim talimat veriyorda;

    *  Yollarda trafik canavarları cirit atarken radarlı araç ile yol kesmesi yapılıyor.

    *  Yolun kesilmesi (18.00 19.00 saatleri arasında) TUİK çalışanların rahatça araçlarını trafiğe çıkarması içinmi acaba??

    *  Buna benzer bir yol kesme hangi imtiyazlı kurumda daha vardır

    *  Standart olarak her akşam yapılan bu uygulama için mülki ve idari amirlerin yazılı emri bulunmaktamıdır?

    *  Herhangi bir emir VAR ise söz konusu aracın görevi farklı olmasına rağmen söz konusu yerde yol kesme amaçlı kullanma işi görevi kötüye kullanma değilde nedir acaba???

    *  Herhangi bir emir YOK ise söz konusu memur hakkında görevi ihmal ve kötüye kullanmadan dolayı yasal işlem yapılacak mı???

    *  Aynı hizada bulunan Başabakanlık personeli araçları ile yola çıktıklarında neden ters yolda bilerek gitmektedirler ve oradaki trafik polisi memur buna bilerek ve isteyerek göz yummaktadır.??

       Sebebi her ne olursa olsun kimse keyfi amaçlar için, özel uygulamalara için kamu menfaatine olmayan emirler veremez, uygulamalar yaptıramaz.Orada yol kesilmesi durumunda 1 saat içerisinde sıkışan trafik nedeniyle harcanan akaryakıt sanırım TUİK perseonelinin aylık maaşlarına eşdeğer olacaktır.
      
    Ben yaptım oldu zihniyeti ile hçbir yere varılamaz. Aksine isitismara yönelik bu tür olaylar her zaman emsal teşkil eder.

    Güzel günler sizlerin olsun
    Tarih: 22 Eylül 2007 11:14 Ekleyen:

  •                                   Ç İ N
                             M A S A L L A R I
                                      (1)

    Çünkü Çaybaşı bir vadidir, rüzgarlar ise vadilerde saklanır. Böyle deyince aklıma Macar şair Petöfi Sandor’un bir şiiri geldi.
    Rüzgar, su ve namus
    Bir gün
    Saklambaç oynamaya karar vermişler.
    Önce rüzgara hadi saklan, demişler.
    Saklanmış.
    Ve, onu vadilerde bulmuşlar.
    Sonra su saklanmış, onu da dağ başlarında,
    Bulutlarda bulmuşlar.
    Sıra namusa gelmiş.
    Hadi demişler, sıra sende, saklan.
    Namus:
    Etmeyin, demiş, ben saklanmayayım,
    Zira, bir kaybolursam, bir daha bulunamam.

    Öyle işte… Çaybaşı vadi olduğu için rüzgarı hiç eksil olmazdı.


    Sevgili Nilüfer şarkısında “Ah namussuz akşamlar” diyorsa da ben tekrar Çayyolum.com okuyucularım için namuslu, güzel akşamlar diliyorum. Saygıyla kalın, sevgiyle kalın.

    Kaynak: Çin masalları
    Dostlar, hakçasına pay, antlaşma
    Mustafa Gökçe
    Emek basım-yayınevi
    Ankara, 1958


                                               Büyük mor
                                               ( m o r a l i z m)
    Tarih: 22 Eylül 2007 11:12 Ekleyen:
Lütfen Giriş Yap veya Kayıt Ol!