Basit Forum


Tüm Mesajlar Görüntüleniyor › Ziyaretçi Defteri

Lütfen Giriş Yap veya Kayıt Ol!

Ziyaretçi Defteri Arşivi

Ara

  • (4)

    Kayalar merdin merdin
    Kim bilir kimin derdin
    Ağaçlar kalem olsa
    Yazılmaz benim derdim. dedin mi?
    Senin de en cin parmağına
    Kına yakıverdiler mi
    Tekke Yaylası'nda, Eğriova'da
    Karpuzu şişelerle suya saldın mı?
    Çıtır çıtır közün üstünde
    Hiç soğanotulu patlatma yaptın mı?
    Soğanı yumrukla kırdın mı?
    Uşakgöl'ün höşmeriminden
    Uruş'un güzelim kapamasından yedin mi?
    Sonra da bunların üstüne
    Ayaş'lı bir testiden lıkır lıkır
    Buz gibi suyunu içtin mi?
    Ve on kişi birden bir yer sofrasında
    Elinde tahta kaşıkla
    Beypazar Güvecinden yiyebilmek için
    Yanındakilerle yarıştın mı?
    Karnını doyurduktan sonra da
    Hadi gali kötü kötü yemen dedin mi?

    Biz bunları gördük, çok şükür,
    Gali ölsek de gam yemeyiz
    Ama sen görmemişsen yazık olur
    Bir gün bizim buralara çık gel
    Bu özel toprakları gör, yaşa
    Bütün bunlar tükenmeden gel
    Bunlar bizi biz eden değerler
    Hemşerimiz olmasan bile yine gel
    Bu özel topraklara;
    Önce hepimize Tanrı misafiri
    Ardından da hepimizle
    İyi bir dost olursun.

    Yaşamanın güzeli, uzun olanı değil
    İyi yaşanılanıdır.                                                ( Mustafa Cankara )
    Tarih: 09 Ekim 2007 10:34 Ekleyen:

  • EFLATUN FELSEFE KULÜBÜNDE
    EFLATUN VE HAZRET-İ MEVLANA

    Kaynak Osmanlı taşrasında
    Kadın, şair, Mevlevi olmak
    TEVHİDE HANIM
    Ve DİVANI
    Yazarları Gürol Pehlivan
    Bülent Bayram
    Mehmet Veysi Dörtbudak
    Manisa Belediyesi Kültür
    Yayınları 2
    Sayfa 115.
    68  126 .152

    Görmesem sabrım yanar seni ey mahparesi
    Gördükçe de tazelenir ah sinemin yaresi
    Yok imiş Eflatun gelse bu derdin çaresi
    Sevdiğim kim kurtarır zencir-i zülfünden beni
    Görmemek yegdir görüp divane olmaktan seni


    Yasemene benzer belli sinesi ruyu güle
    Mest olur bülbül dilinden eder gonce-dehenden haz

    Elkabın Yusuf-i sani yazıp vasfını gönderdim
    Demiş bu şaire kimdir hem ettim bu haberden haz

    Gelip Mağnisa diyarına cem’isine nazar kaldım
    Dedi dilden aşina yok etmedim hiçbirinden haz


    Derdimi bilmem ne yüzden söylemem
    Halimi yare nasıl serh eyleyem
    Bilmez eflatun bu derdi n’eyleyem
    Ya Rab nedir şu derdimin çaresi
    Çaresizliktir bu derdin çaresi


    Bilmeyerek ‘aşk meyine parmağımı batdım
    Nuş-ı camı havf edip zerrece tatdım

    Ol zerre benim aklımı ah kıldı per-perişan
    Şişe-i ‘ar ü namusu bir yana atdım

    Gayrı havalandı gönül bürüdü efkar
    Bir süslü nadir dilber için gül benzi sarartdım

    Artmada sevda vü ‘aşk olmada derdim füzun
    Gayrı ben pirehenimi reng-i siyaha boyatdım

    Ey benim ihsanı bol lutfu çok şahin-sehim
    El aman ‘afv eyle cürmüm dü cihan belana çatdım

    Yok imiş Eflatun’a sorsan bu derdin çaresi
    Bilmedim aslını Rum ü Hicaz’a derman aratdım

    Bir zaman deng-i güher idin ‘alemde Tevhide sen amma
    Kalmadı kadrin yanımda seni bir pula satdım
    Tarih: 09 Ekim 2007 10:34 Ekleyen:
  • Denizde kum
    Onlarda para !!!

    Sakin provaya gelmeyin
    Unutmayınız ki
    Cesur denizciler
    Büyük fırtınalardan korkmazlar



    Sari basın kartı sahibi
    Gazeteci ve yazar
    İsmail Tamsalak
    Tarih: 09 Ekim 2007 10:34 Ekleyen:

  •     Sen de nesin ? !

    Kim ne derse desin, nesin
    İşte aşağıda senin yeni tezin
    Artık tartışmayı da kesin
    İşte aşağıdaki bezdeki gerçek sesin.


    Yarın İzmir’de misiniz ?!
    Vuslat (gavurunda değil)
    Sevgili bahriyeliler !!!
    Sevgili saricaarilari


    Parola Alsancak  İzmir (pasaportlu Bekir’in limanı)
    İŞARETİ SARI ZEYBEK “A N I T K A B İ R”

    Sari sendikacı ve hizipçi
    Umman ablanız
    Nam-ı diğer dip dalgası 

    Hamiş:
    Bkz. Can Dündar’ın Sarı Zeybek
    Belgeseli ve kitabı

    Unutulmaz müzik: Fahir Atakoğlu
    Tarih: 09 Ekim 2007 10:33 Ekleyen:
  • Bazı semtlerde ara sokakların yoğun bir sidik kokusu içinde olduğunu duvarlarda buraya işeyen eşektir yazılarını hepimiz bilmekteyiz.
    Sokaklara tüküren, sümküren hatta işeyen bu insanların yalnızca cahil kişilerden oluşmadığını, bizleri yönetsin diye seçilen insanlarında bunları yaptığını hayretler içinde öğreniyoruz.
    Bu kişilerin o veya bu partiye mensup olması neyi değiştirir ki?

    “CHP'li milletvekiline ''Sokakta ihtiyaç giderme'' cezası”

    http://www.milliyet.com.tr/2007/09/09/son/sonsiy09.asp
    Tarih: 09 Ekim 2007 10:32 Ekleyen:
  • (SİMİTÇİ 1)


                        Bir Pazar yazısı

            Ben niye simitçiden simit almadım?


    “Sıeemittçiyyyaaaaaa….!”

    Biliyoruz değil mi bu sesi hepimiz? Pek gırtlaktan gelir; bağıranın boğazına biri sarılmış gibi; ses duvarını aşma gayretinde rekor denemesi yapan bir maceraperestin insanın sınırlı gücüne meydan okuması gibi… kavruk-gevrek-susamlı simit… bağıranın siması, aynen tablaya çaprazlama sıralanan yuvarlak esmer halkalar gibi… kavruk-gevrek-susam taneli bir yüz… hafta sonları mahalle aralarında hep duyulan o sesin sahibi bir yüz…

    Ben hiç simit almamışım o sesin sahibinden şu ana kadar? Şimdi fark ettim. Nedendir bilinmez ya da çok nedeni vardır; şimdi bütün o nedenleri sayıp dökmek deliliğe işaret midir ki öyle bir izlenim verilmek istenmez.

    Sanırım yol yordam bilmeyişimden olsa gerek… Zaten hareket halinde olan simitçiyi kendi varlığından haberdar edip durdurmak için önce pencere ya da balkona çıkıp cırlak bir sesle “Simitçiiiiiii!” diye bağırmak lazım… uyuyanı var / kafa dinleyeni var / ne biliyim belki o güzel hafta sonu sabahında yatak odalarında sevişeni var… Sen bağırıyorsun o olmaz olası çatlak bir sesle… sanki o sabah kahvaltıda simit yiyemezsen iç organlarından biri eksilecek gibi… “Simitçiiiiiii!”……. hay o tabladaki bütün simitler boynuna geçsin tek tek de nefes alama e mi?
    Tarih: 09 Ekim 2007 10:31 Ekleyen:
  • ( SİMİTÇİ 2)


    Hadi diyelim ki bu kadarını başardın. Sonra? Sonra, bu sefer o durup; başının üzerindeki tablayı indirecek ve sesin hangi bloğun hangi penceresinin hangi ıvır zıvır köşesinden geldiğine bakacak… kafası blokları tarayacak projektör gibi… bu arada sen el kol hareketleri yapıp kendi konumunu belli etmeye çalışacaksın… eh buraya kadar da fena değil; asıl sorun şimdi başlıyor. Şimdi senin mi inmen lazım? Yoksa o mu çıkacak? Sen ineceksen kolay “bekle” dersin herhalde bekler; (bekler mi?) ama o çıkmaya meylederse sen ne yapacaksın? Yine aşağıya doğru sarkıp (çünkü o apartman girişine doğru seğirtmiştir bile) “şununcu bununcu kata çık. asansörde şununcu numaraya bas.” diye bağırman mı gerekiyor? Allam ne yapmak gerekiyor? Diyelim ki ikimizde harekete geçtik ve bir noktada buluştuk… Çocuk olmadan adam olmuş bu kara kavruk susam surata nasıl davranmak lazım; bir sürü yolu var da? Ben hangisini seçmeliyim?


    Tarih: 09 Ekim 2007 10:31 Ekleyen:
  • (SİMİTÇİ 3 )

    Onun haddinden erken olgunlaşmış erkekliğine delikanlı raconuyla mı karşılık vererek mi tamamlamalıyım alışverişi?  “Ver bakalım 4 simit şurdan…! Al bu da parası…” gibisinden… yoksa içimdeki kadınsı şefkati bastıramayıp sabunlu su kaçmış gözlerimi aşağı eğip; doğuştan gelen daha iyi olanaklara sahip olma kaderinin ezikliğiyle sattığı simitin üç beş katı bahşiş verip vicdanımı çamaşır suyuna mı yatırmalıyım? Düşündüm de şimdi; ikisi de pis iş!

    Evdeki susam taneli genç suratlar yayıla yayıla pazar sabahı uykusu çekerken; bu susam suratın her gün, başının üzerinde 10 kiloluk bir tablayla sokak sokak gezmek zorunda olduğunun ve bu işi 10 yıl mükemmel bir şekilde yapsa bile asla terfi edecek bir yeni bir yeri olmayacağının; satış yaptığı insanlar nezdinde asla bir ismi olmayacağının ve aslında hiçbir geleceği de olmayacağının keskin bilincini bi kenara fırlatıp; alışverişi kısa yoldan tamamlayarak merdivenleri sevimli bir şempanze gibi pıtır pıtır çıkıp, çıtır simit ve sıcak çay keyfi yapmak vardı şimdi.

    Ama ben böyle çetrefilli işleri başaramam. İyisi mi bildiğin yoldan şaşma! Hayata meydan okumanın daha farklı yöntemleri vardır. Simitçi nasıl olsa tablayı boşaltır öğleye kalmadan.

    Tarih: 09 Ekim 2007 10:30 Ekleyen:


  •    Daha küçük bir çocukken 9-10 yaşlarında  cumartesilerini beklerdim sabırsızlıkla,Deniz Harp Okulunda okuyan ağabeyimin  Heybeliadan hafta sonu tatili için gelişini.Daha merdivenleri çıkar çıkamaz
      . kapardım elinden TÜRK dili ve VARLIK dergisini.Simitçiyi okurken kendimi o günlerde buldum bir farkla ki asansörle çıkılan bir apartmanda değilde iki katlı cumbalıarka bahçesinde her türlü ağacın olduğu evimizi hatırladım.Öyle güzel yazmışınız ki,iki kere   severek okudum.PROFESYONELCE YAZILMIŞ ÇOK HOŞ BİR PAZAR  yazısı,okumakla yetinmeyip tebrik etmeyi yeğledim.Dilerim bir de çayyolumuzun,bu tip etkinlikleri gazetemizin böyle bir köşesi olur . YONCA İSMİNİZ Mİ RUMUZUNUZMU BİLEMİYORUM ama sizi  candan kutluyorum.
    Tarih: 09 Ekim 2007 05:50 Ekleyen:
  • Irmakkent'in arka tarafındaki orman alanı Asmalı Konaklar tarafından katledilmişti, buda yetmezmiş gibi oraya tepe aşağı devasa bir hafriyat döküldü.. süper çirkin bir görüntü ve heyelana yol açabilecek yoğunlukta bir tehlike. Y Mahalle Bld sine sordum, o hafriyat villa bahçelerinde çevre düzenlemesi olarak kullanılacakmış..  Acaba bu cevaba kendileri inanıyor mu? Hiç inandırıcı değil.. Üç tane görgüsüz villa için Doğayı kirletmek, katletmek, çirkinleştirmek- proje müdürleri, mimarlar ve müteahhitlerin nasıl içine siniyor inanamıyorum.. Çevreye karşı o kadar saygısız bir toplumuz ki utanıyorum.. Neyseki çevreci bazı insanların varlığı bana küçükte olsa bir ümit veriyor..
    Tarih: 09 Ekim 2007 04:41 Ekleyen:
Lütfen Giriş Yap veya Kayıt Ol!