Basit Forum


Tüm Mesajlar Görüntüleniyor › Ziyaretçi Defteri

Lütfen Giriş Yap veya Kayıt Ol!

Ziyaretçi Defteri Arşivi

Ara

  • (1)

    BLUE’SAFE
    BİNALARIN  MAVİ  KALESİ…
    Dış cephe ısı yalıtımı, ısı köprüleri, mantolama
    Ve termal kamerayla iş teslimi …


    Bilindiği üzere;
    Binaların içindeki yüzeysel terleme küf ve korezyona davetiye çıkarır. Sorunun çözümü için düşünülecek yalıtım bilinenin aksine zor bir konudur. Sorunların aşılması başta proje olmak üzere s a ğ l ı k l ı  detaylama, doğru malzeme seçimi ve doğru uygulama niteliklerine bağlıdır.

    Yalıtım firmaları uygulama tekniğini iki cümleyle anlatıp geçirtirseler bile siz bir de beni beni dinleyin bir ne söylüyorum…

    Gözle de görüldüğü üzere Çayyolu toplu konut bölgesinde B-1 ve B-2 tipli binalarda neredeyse 5-20 cm arasındaki eğrilikler bulunmaktadır. Bunun en çarpıcı örneğini tansiyonlu cam balkon üreten firmalar ürünlerinin montajını yaparken çektikleri zahmetlerden bilinmektedir.

    Bilinçli bir tüketici olabilmek gayesiyle inşaat fuarlarından birinde edindiğim broşürde dış cephelerdeki mantolama sistemleri konusundaki genel uygulama bilgileri içinde uyarılar bölümünde bir cümle çok çarpıcı…
    “uygulamaya başlamadan önce binanın bütün cephelerinin yatay ve düşey terazisi belirlenir. Isı yalıtım levhalarının yapılacağı yüzey düzgün olmalı, alt yüzeyin eğimi 1-2 cm’den yüksek olmamalıdır”
    Tarih: 09 Nisan 2008 00:52 Ekleyen:
  • (1,5)

    Oysa Çayyolu toplu konut bölgesindeki binalardaki eğimler en az 5cm’den başlıyor ve işi yapan yalıtım firmaları kaba sıva bile yapmadıkları için ne yazık ki binalara değil daire maliklerinin bütçelerine mantolama giydiriyorlar.

    Ne yapmalıyız ?
    1-Firmaların referanslarını teknik bir komisyona mutlaka incelettirilmelidir.  
    2-Eğer binaların sadece kuzey cephelerinde yalıtım uygulanacaksa diğer köşeye en az 60 cm dönmelidir ki yalıtım tamamlansın.
    3-Binanıza yanlış ve eksik bir uygulamayla dış cepheye mantolama yaptırırsanız iklim değişikleri sırasında levhalar gerilerek bombe yapar ve boya ve file tabakasını komple dışarı atar veya boyanın altında gerilimden dolayı levha çatlar. Boyanın altında görülmediği için yalıtım devam ediyor sanılsa da sona erer.
    Örnek: bu yazıyı yazmama neden olan yürüyüş yolum sırasındaki Hayal Sitesi’nin durumudur ki bir bloğun bütün bir yüzeyindeki boya tabakaları yere düşmüş ve bina mavi köpük dove ile çıplak kalmıştır.
    Daire başına B-1 ve B-2 tipi binalarda 2000-5000 YTL arası yalıtım için ek bir külfet ödeme yapan daire sahiplerinin konuyu titizlikle inceleyerek menfaat sağlamaları onları iyi bir tüketici yaparak termal kamerasız çalışarak iş teslim eden firmaları da terbiye edecektir.
    Tarih: 09 Nisan 2008 00:52 Ekleyen:
  • (2)

    Mantolamanın avantajları nelerdir ?

    -ısı kaybını önemli ölçüde azaltarak yüzde 50’ye varan enerji tasarrufu sağlar.
    -ekonomiktir. 2 ya da 3 yıl içerisinde üretim maliyetini karşılar.
    -bina cephesinde hem ısı, hem su yalıtımı sağlar.
    -dışarı uygulanan bir yalıtım yöntemi olduğu için, ısı köprüleri oluşmasını engeller, binaların dış kabuğunun yıpranmalardan korur. Betonarme elemanların korozyona maruz kalmasını önler.
    -kışın soğuktan yazın aşırı sıcaktan korur.
    -bina iç kısımlarındaki yoğuşmayı ve rutubeti önleyerek iç yüzey boyasını korur, konforlu bir iç ortam sağlar.
    -ısıtma ve soğutmanın daha az enerji harcayan, daha ekonomik cihazlarla yapılmasını sağlar.
    -bünyesine su almaz, buhar geçirgenliği yüksektir.
    -binanıza yeni bir görünüm kazandırır.
    -kullanım ömrü bina ömrüyle eşittir.
    -hızlı uygulanır ve çevreye zarar vermez.

    Mavi dove’un ;
    Pembesine izocam foamboard
    Sarısına polipon denir.

    Komik kaba (ha) 1 inşaat anısı:
    Daha sene 1997’de inşaat esnasında ikinci katta karşıdan balkonun eğri küpeştelerinin ve kolon kirişlerinin durumuna taşaronla tespitte bulunurken ayağıma küflü çivi batmıştı ve tetenoz iğnesi de yemiştim.
    Bu zihin yorucu meseleyi de siz Çayyolu tüketicileriyle paylaşıyorum.

    BİLİNÇLİ BİR TÜKETİCİ, YÖENTİCİ(ha), “D E S İ N L E N” Dİ YE DAİRE SAHİPLERİNİ YANILTMAZ !

    Aysun’u ve Müjde’yi ben de destekliyorum.
    Tarih: 09 Nisan 2008 00:51 Ekleyen:
  • (1)

    Duman adamlar…

    Momo karşısındakileri, aptal insanların bile aklına parlak düşünceler getirecek şekilde dinlerdi... Momo'nun yanında oynanan oyunlar başka hiçbir yerde oynanamazdı.
    Yaşanılan gün içinde çok büyük bir sır vardır. Bu büyük sır zamandır. Onu ölçmek için saatler ve takvimler yapılmıştır. Ama bunlar hiçbir şey ifade etmez. Herkes çok iyi bilir ki, bazen bir saatlik süre insana ömür kadar uzun gelirken, bazen de göz açıp kapayıncaya kadar geçip gider. Çünkü zaman, yaşamın kendisidir ve yaşamın yeri y ü r e k t i r.
    Zamanınızı çalıyorlar sevgili dostlar, kendi istekleri uğruna sizi kandırıyor ve zamanınızı çalıyorlar... Ama Momo ve çocuklar sizi uyarıyor... Ey insanlık, dinle ve anla!... Onikiye beş kaldı... Aç gözünü, tetikte ol... Hırsız çaldı zamanı. Okuyun ve anlayın... Zamanınızı çalıyorlar. Hem çocuklara hem de çocuk kalmaya uğraşan b ü y ü k l e…
    Yeteneklerinin keşfedilmesini bekleyen küçük bir çocuğun çığlığına kulak vereceğiz şimdi hep birlikte…
    “büyümeye özenme çocuk”
    Tarih: 08 Nisan 2008 17:34 Ekleyen:
  • (2)

    Yazarın gerekli gördüğü kısa bir son söz:

    Okuyucularımın bir bölümünün kafasında belki bir sürü soru birikmiştir. Korkarım, bunlara yardımcı olamayacağım. Şunu açıkça belirteyim: Ben bu kitaptaki bütün olayları, bana anlatıldığı şekilde ve ezberimden yazdım. Kendim küçük Momo'yu veya arkadaşlarından birini tanımış değilim. Sonra ne olduklarını, bugün nasıl olduklarını da bilmiyorum. Büyük kente gelince, tahminlerimden yararlandım.
    Bunun dışında açıklamak istediğim tek şey şu: O günlerde uzun bir yolculuğa çıkmıştım (ve hala yoldayım). Bir gece kompartımanıma garip bir yolcu geldi. Öyle tuhaftı ki, yaşını bile tahmin etmem olanaksızdı. Önce karşımda yaşlı bir dede oturuyor sandım. Sonra bir de baktım aldanmışım, yolcu bu defa çok genç görünüyordu. Sonra tekrar bu görünüşün de yanlış olduğu kanısına vardım.
    Her neyse, yol arkadaşım gece yolculuğu boyunca bana bu hikayeleri anlattı durdu.
    Bitirdiği zaman ikimiz de bir süre sustuk.
    Sonra bu garip yolcu, bir cümle daha söyledi ve onu okurlarıma aynen aktarıyorum.
    “Ben size bütün bunları,” dedi, “olup bitmiş gibi anlattım. Oysa gelecekte olacakmış gibi de anlatabilirdim. Benim için ikisi arasında büyük bir ayrım yok.”
    Herhalde sonraki ilk istasyonda inmiş olmalı. Çünkü bir süre geçince kompartımanda yalnız olduğumu fark ettim. Ne yazık ki bu hikayeyi anlatanı o günden sonra bir daha hiç görmedim.
    Ama bir gün gene kısmet olur da karşılaşırsak, ona çok şey sormak isterim.

    K a y n a k . . .
    M o m o
    Michael Ende
    Kabalcı
    Tarih: 08 Nisan 2008 17:34 Ekleyen:
  • Burada değerli Çayyolu halkını tenzih ederek buradaki yazıyla sizlerin alakası olmadığının bilinçinde olarak çok sinirlendiğim ve içimi dökmek için bu yazıyı yolluyorum.

    Merhaba Aysun Hanım.

    Bazen sana kızdığım halde seni seviyorum Aysun. İçi, dışı bir dobra kızsın içinden geleni sonu nereye varır diye düşünmeden söylüyorsun. Çünkü içten pazarlıklı değilsin. Kırmış olduğun potlarda bu yüzden. Keşke hepimiz senin yarın kadar mert olabilsek.

    “Ben 16 yaşında bu pozları vererek şeytanla anlaşma yaptım!” demişsin ya göreceksin bu sözlerinde çarpıtılıp Aysun şeytanla anlaşmış diye etrafa yayılacak. Zaten haber başlığı da şimdiden öyle yazılmış ya neyse.

    Aysun Kayacı kendini üstün görüp bizleri küçümsüyor yorumlarına hiç katılmıyorum.

    Kayacı’nın kimseyi küçümsediğini sanmıyorum. Bunları söyleyenleri Aysun Kayacı’nın öz geçmişini okumaya davet ederim.
    Aysun doğuştan zengin, kürkler arabalar içinde biri değil ki. Onun hayatı da meşhur olana kadar zorluklar içinde geçmiş.

    Aysun Hanım Çoban kelimesini sadece bir simge olarak kullanmak istemiş ve memlekete bilgisiyle vergisiyle daha fazla hizmet edenin daha fazla hakka sahip olması gerektiğini vurgulamıştır.

    Bu durumda aslında bende zararlı çıkmama rağmen esasen doğrusuda bu olmalıdır.

    Ha bu sadece bir görüştür fikri beğenip beğenmemek size kalmış ama bu yüzden Aysun’u acımasızca eleştirip linç etmenin vicdanla, insanlıkla alakası yoktur.

    Bırakın artık bu kızla uğraşmayı yazıktır ya.
    Tarih: 08 Nisan 2008 02:40 Ekleyen:

  • Global köyden haberler
    8. caddenin hava durumu



    Cumartesi (Pazar ) dahil artık diğer günlerde de arcadium çarşısını önüne çift sıra park eden araçlara afedersiniz öküzün tirene baktığı gibi bakıyorum!

    Bu yüzden olmalı ki çarşının önündeki hem yaya geçidini hemde trafik lambalarını bu sürücüler nedeni ile kullanamıyorum.
    Yetkililerin 24 saat ceza yazmasıyla mesele halledilemiyeceğine göre koru jandarma trafik artık ipe un seren çarşı yönetimine gereği için bir yazı gönderip yaptırım uygulatabilir,çarşının güvenlik görevlilerine tembih ve tavsiyelerde bulunabilir.
    eğer bu sorunsal önerme mümkün değilse sesci arkadaşlara çarşının ön yüzüne bakan 8. caddeye park eden sayın sürücüler için hatırlatma robotu (recording,
    Aygaz tüp bayileri bile kendi sesli legolarını kayıt ettirip program yapıyorlar,hatta;
    Hareket sensörleri kullanılarak buraya sadece eşekler park eder,eşek olmayanlar için bodrumda otoparkımız hizmetinizde denir.


    Önemle dikkate alınmasının dileğidir.

    (2)

    Kent-vizyon 8.cadde üzerine montajı yapılan sinemaskop reklam panoları için
    Yer altı kabloları döşemeye başladı ki nede olsa kaldırımları da toprakda olsa
    Çayyolunun taşı toprağı altın uyanık belediyeciciler için…

    (3)

    Pazarın yağmurlukları giydirildi ,sıra seçim parklarına geldi.Ada içi alt yapıları
    Tamamlandı şimdi sıra çimenlendirme ve kent mobilyalarında…

    (4) Pazarda balık tezgahlarının ab buyruklarına göre düzenlendiği dikkati çekiyor.
    ancak yokbişeyci tüketiciler balık tezgahlarını ışıl ışıl gösteren ışıkları üreten miladi
    Tarih: 07 Nisan 2008 17:51 Ekleyen:
  • (1)

    Bizans’ın sırrı Çaybaşı….

    Bir cumartesi gecesinde döküle kalsın nelere daldım gittim. Hatıralar yumağının bir ucunu bir yere bağlamaz ve onları bir sıraya koymazsam niyetlendiğim işin üstesinden gelemem!
    Onun için yine başa dönüp, Çaybaşı’nı yazma arzusunu neden duyduğumu tekrar tekrar anlatmalıyım. Kafamda ötekiler ve diğerleri üst üste yığılmış vesikalık resimler halinde hayalimde itişip kakışıp tutuşup duruyor, biri diğerinin önüne geçip, “beni önce beni yaz”, hayır “önce beni, ben sana daha yakınım!...” dercesine zihnimi zorluyorlar.
    Oysa ben bugün sadece aybaşı’nı anlatacağım…
    Fatih’in aşkına şahit olan şehirde Murat Hanoğlu Şehzade Mehmet, ezeli sevdalısı Konstatnini -polis’i kucağına alama planları yapmaktan geri kalmadığı günlerden birinde, “Biraz istirahat buyursanız” diyen Zaganos Paşa’ya “Bizans’ı alana kadar bize uyku-durak yok Paşa! Ya ben Bizans’ı alırım ya Bizans beni” anlardaki ruh halini anlamak istedim.
    Aşığı pençesine alıp helakine sebep olabilecek bir aşk ne dehşetli bir ipdia olmalı…
    Geceleri uykusuz, gündüzleri buhranlarla geçen günlerde bağrını yakan ateşi biraz hafifletir ümidiyle...
    Tarih: 07 Nisan 2008 17:49 Ekleyen:
  • (2)

    Atına atladığı gibi soluğu Sultan Yaylası’nda alan Şehzade Mehmet’in bu sevdasını Yedi Kızlar da, Revak Sultan da şahittir. Oysa, ağlayan kaya Ni-obe yalancı şahitti.
    Ama ben neden bugün yine de Çayyolu demeyi tercih ettim? Zira, o Çaybaşı ki, bir değil belki binlerce sevdanın sahibi idi.
    D i l s i z !
    Yanlış söyledim. Nasıl dilsiz olur? Hiçbir vakit eskimeyen dokuzuncu kurbağa senfonisi, derenin dem tutan şırıltısı, çınarların hışırtısı ağustos böceklerinin yaz konserleri, Midas kulaklı karcı eşeklerinin çıngırakları daha neler ne nağmeler duyan kulaklar için kimbilir hangi aşk adına bestelenmiş melodimsel parçalardır? Aksini kim iddia edebilir ki?
    Cıngır… cıngır… cıngır…
    Anneannemin yanında çocukluğumun geçtiği bu şehri yazmak için hafızamın küllerini maşayla eşelerken uykulu çocuk önce bu sesleri duydu… Geçmişin ayak sesleri arasında…
    Geçmişin pıtırtılı ayak sesleri arasında bu ahenkli çıngıraklar geçmişin kapılarının bugüne açılışını haber verir gibiydi çocukluğumun. Bilhassa Çaybaşı.
    Lakin bugün geriye ne kaldı bilemiyorum…   
    Tarih: 07 Nisan 2008 17:48 Ekleyen:
  • (2)

    KÖSE OLMAYAN KIZILDERİLİLER… “Y e r l i l e r”

    İstisnasız köse olan Amerika yedileri arasında bu tipin izleri keşfedilince, onlar için ayrı nazariyeler kurulmaya başlandı. Kimine göre, Amerika'nın doğusuna (Labrador-New Hampshire ve Boston taraflarına) ayak basınış olan bazı Vikingler Güney Amerika kıtasına kadar yürüyüp gitmişlerdi (her nedense, o tarihlerde kendileri barbar olan Viking'lerin matematik, astronomi, hayvanlı takvim ve muazzam şehir medeniyetleri kurma bilgisini nereden bulup yerlilere nasıl öğrettiklerini izah etmeden geçiyorlardı!) Ayrıca, o "Medeniyet getirid evliyalar", Viking'lerden asırlarca önce Toltek ve Maya'larca bilindiğine göre, nazariyenin elle tutan yeri kalmıyordu. Bunun tam aksi, bir de Mali'den kalkıp gelen zenci "Medeniyetçileri" nazariyesi de "uygarlıkçı" yerlilerin tipine uymuyor.
    İngiltere'de kayıp bir Galya Prensinin macerası da sonralan Amerika'ya yakıştınlmıştı. Hintli Budistler olabileceği nazariyesi ise, bazı Aztek duvar motiflerinde Lotüs Çiçeğine ve Amerika'da olmayan file benzeyen şekiller oluşundan kuvvet alıyordu; bu ise Viking nazariyesinden daha akla yakın geliyor.
    Prof. Hans Breuer, 1972'de yayınlanan "Columbus was Chinese" adlı eserinde, Kolombus'un Çinli olduğunu değil, Amerika'yı ilk keşfedenlerin Çinli olduğunu iddia ediyor. Birçok Çinli seferinden söz eden yazar, Çin'in Türk soylu Çu-çuval sü1ilesi ve ilk hanedan çağlan üzerinde özellikle duruyor. 

    Şeyen’lerden körbıçak
    Tarih: 07 Nisan 2008 17:48 Ekleyen:
Lütfen Giriş Yap veya Kayıt Ol!